Monday, January 30, 2006

BİR ADAMIN HİKAYESİ - 8

Spider-Man bir kahraman değil

Mektupta:

Sevgili dostlarım.
Ölüm olaylarını duydum. ama birisinden kuşkulanılıyormuş.
Ad Spider-Man. Hastalık taşıdığı söyleniyor. Beni merak
etmeyin, ben sizi merak edeceğim...
Şen.

Mustafa hayretle:
- Şen ne biçim yazı yazıyor. Ayrıca niye beni merak edecekmiş ki?
Ali:
- Garip.
On gün sonra bu grup yılbaşı alışverişine gitti. Koskocaman New York’ta etrafı geziniyorlardı. Daha sonra bir yangın gördüler. Yangını izlemeye başladılar. Müzeyyen telaşla Ali’ye:
- Acaba içeride birisi var mı?
Daha sonra havada birisi belirdi. Hızla binanın duvarını kırıp içeri girdi. Bir kaç dakika sonra dışarı elinde bir insanla çıktı. İnsanı binanın üzerine bıraktı. Grup dışındaki insanlar:
- Evil Spider-Man, diyerek üzerine karton, şişe ve taş atmaya başladı. Spider-Man hemen oradan uzaklaştı. Başka bir gün grubun (Jack, Osman bey ve Lapacı hariç) gezdiği müzede yangın çıktı. Grup içeride hapsolmuştu. Yukarı çıkıp orada beklediler. Ama yangın her yeri sarmıştı. Bir dakika sonra yanlarındaki duvar kırılarak içeri Spider-Man girdi. Ve yandaki bir binaya ağını attı. Ali şaşkınlıkla:
- Ne, nasıl, yani?
Spider-Man yanıt olarak:
- Bayağı olur.
Mustafa ağa tırmanarak karşı binaya ulaştı. Arkasından Ali, Müzeyyen, Q, Yücel ve Gül geldi. Spıder-Man giderken gruba:
- 2. Şahıs size ölüm olaylarının nedenini açıklayacak.
Ertesi sabah Mustafa kahvaltıda Osman beye:
- Bu 2. Şahıs neyin nesi, araştırır mısınız?
Osman bey:
- Tabii olur evlat.
Jack:
- Ben şahsen Spider-Man’in suçlu olduğuna inanıyorum.
Ali elindeki ekmeyi bir tabağa bırakarak:
- Orada olacaktın. Bizi kurtardı.
Yücel:
- Evet.
Jack peçeteyle ağzını silerek:
- Olsun. Yine de suçlu.
Yılbaşı gecesi grup,
yeni yıla girişlerini kutluyorlardı. Ali, Yücel, Jack ve Gül dans ediyorlardı. Q ve Müzeyyen televizyon izliyorlardı. Osman bey kitap okuyor, Mustafa ve Lapacı satranç oynuyorlardı. Lapacı:
- Şah, mat.
Mustafa:
- Ah. Ben içecek servisi yapacağım.
Lapacı da dans edenlere katıldı. Ali dans ederken de arada sırada bir şeyler mırıldanıyordu:
- Süper, süper oynayın. Bizim için, bu taraftar için oynayın.
Saat 23:59’da geri sayıma başladılar:
- On, dokuz, sekiz, yedi, altı, beş, dört, üç, iki, bir, sıfır! Yeni yıl!
Mustafa:
- Yaşasın.
Ali:
- Yeni yıl!
Yücel:
- Yeni bir üç yüz altmış beş gün!
Ertesi sabah Mustafa uyandığında Güneş’li bir hava gördü.

2. Şahıs


Kahvaltıyı hazırlamak için indiğinde her şeyi hazır buldu. Görünüşe bakılırsa Ali ve Müzeyyen kahvaltıyı hazırlamışlar. Çünkü mutfaktan birtakım sesler geliyordu. Mustafa kahvaltıyı atlayıp salondaki kitaplığa gitti. (Yoksa Ali ve Müzeyyen flört edip Mustafa’nın midesini bulandırabilir)Mustafa, 2. Şahıs adıyla ilgili bir kitap arıyordu. Aradığı şeyi bulamadı. Ama “Garip İsimli Kişilerin Adresleri” adında kalın bir kitap buldu. Ve bir koltuğa oturup okumaya başladı. Kitapta garip şeyler yazıyordu. Daha sonra Mustafa şarkı sesleri duymaya başladı:
- Batsın Bu Dünya, ben ne yapayım, Batsın Bu Dünya, artık bir şey yapamam.
Mustafa hemen okuduğu sayfanın köşesini kıvırıp masaya koydu. Sonra da banyoya koştu. Bir kulak tıkacı alıp kulağına tıktı. Banyodan çıktıktan sonra salona giderken Ali’nin banyoya gittiğini gördü. İçinden bir “oh” demek geldi. Kahvaltıya oturduğunda Yücel'in daha henüz geldiğini gördü. Yücel tabağının içindeki ekmeği ağzına koyup boğuk bir sesle:
- Günaydın, dedi.
Mustafa:
- Günaydın.
Yücel ekmeği yuttuktan sonra:
- Eğe peki şu 2. Şahıs'ı bulabildiniz mi?
Mustafa uykulu bir halde:
- Hayır.
Kahvaltı bittikten sonra Mustafa arabayla Q ve Ali’yi işe bıraktı. Osman bey salondaki “Garip İsimli Kişilerin Adresleri” kitabını gördü. Hemen okumaya başladı. Osman bey mırıldanarak okudu:
- Üst katta bulunan # 3. alt ykltma. Bunun anlamı ne olabilir?
Arka sayfaya baktı. Osman bey arka sayfayı okudu:
- Orda şifre Ü’yle başlıyor, t’le bitiyor. Ama bazen yok olma denilen bir şey yada bütün her şey uçar veya akılda kalır. İstediğiniz şey üste veya altta olabilir. Yeter ki siz onu, iki yerin ortasındaki işaret yada boşlukta bulun. Ama dikkatli olursanız anlarsınız. Eğer anlamazsanız sakın arka sayfayı açmayın. Nedeni çok önceden biliniyor. Siz anın.
Osman bey şaşkınlık içinde arka sayfaya baktı. Sadece # işareti vardı. Osman bey çok şaşırmıştı.
Ocak ayının 23’ünde saat 10:00’da Osman bey, hala, 2. Şahıs’ı arıyordu. Sonunda Osman bey, Mustafa’nın iki günlüğüne bir deney odası kiralamasını söyledi. Orada hemen çalışmalara başladılar. Gecesini gündüzüne katarak çalışıyordu. En sonunda bir şey bulmayı başardı. Bu sefer küçük bir hece buldu. Bilgisayarda daha iyi incelemeye koyuldu.
Ertesi gün Osman bey uyandığında kendisini bilgisayarın başında buldu. Ve hemen çantasından küçük bir kraker alıp yedi. Daha sonra bilgisayarda çalışmaya tekrar başladı. Telefon çaldı. Osman bey telefonu açtı. Arayan Yücel idi. Osman bey:
- Alo.
Yücel:
- Alo, ben Yücel. Arayıp niye gelmedin diye soracaktım. Niye gelmedin?
Yanıt olarak:
- Çünkü çözmek üzereyim.
Yücel:
- Peki acıkmadın mı?
Yanıt olarak:
- Yanımda kraker var.
Yücel:
- İyi misin?
Yanıt olarak:
- İyiyim. Hoşça kal. diyerek Osman bey telefonu kapattı. Ve yine çalışmaya koyuldu. Kitapta 2. Şahısla ilgili yeni bir yazı çıkmaya başladı. Osman bey kendi kendine:
- Galiba buldum, dedi.

(Devam edecek)

Saturday, January 28, 2006

BİR ADAMIN HİKAYESİ - 7

Beklenen kapıda

Şehir başkanınına vampiri yok ettiklerini kanıtladıktan sonra kendilerine nehir kenarında güzel bir ev ve para ödülü verildi. Ayrıca Ali, Mustafa ve Q’ya iş de verildi ve çok popüler kişiler oldular. Bütün gazetelerde, bütün ülkelerde adları geçiyordu.
Bir gün grup evde konuşuyordu.

Ali:
- Espri duymak isteyen?
Ali dışındaki herkes:
- Hayır!
Yücel:
- Biliyor musunuz?
Müzeyyen hemen Yücel’in lafına karıştı:
- Gazetede okudum. -Q tercüme etti-. Ölüm olayları devam ediyor. Ama biz vampiri öldürdük ki.
Mustafa:
- Gazeteyi ben de okudum. -Q tercüme etti- Başka birinden kuşkulanılıyormuş.
Yücel Ali’nin sırtına vurarak:
- Sence başka bir espriniz var mı bana anlatacak?
Ali sırıtarak:
- Elbette var.
Yücel:
- O zaman bana dışarıda anlat” diyerek ikisi de dışarı koştu. Gül:
- Bunun nesi var?
Mustafa sadece o odada duyulacak seste:
- Sadece eski öğretmeni Osman beyi özlüyor.
Bir saat sonra Yücel ve Ali eve döndü. Yücel geldiğinde Jack ve Lapacı’nın evin arka tarafındaki nehre yanaşmış gemilerini gördü. Kapı çalındı. Ali kapıyı açtı. Yücel:
- Kimmiş?
Kapıyı çalan kişi içeri girdi. Yücel heyecanla:
- Öğretmenim! Bizi nasıl buldunuz?
Osman bey:
- Gazetelerde sizin adınız geçiyor. Ben de böyle buldum. Sizin gruba katılmak istiyorum. Katılabilir miyim?
Mustafa şaşkınlık içinde:
- Tabii ki.
Üç gün sonra Osman bey eşyalarını grubun evine taşıdı. Bir gün Osman bey Yücel’e:
- Kardeşin nerede?
Yücel:
- Şey, vampir avına çıktığımızda, onu çiftliğe göndermiştim.
Osman bey:
- Niye?
Yücel hızla:
- Tehlikeli olur diye.
Ali koşarak Mustafa ve Osman beyin olduğu odaya girerek:
- Perdeleri açın! Kar yağıyor!
Mustafa perdeleri açtı. Gerçekten de tipi yağıyordu.

Arabada bulunan çizgi roman

Bu sırada Yücel kitabın içine gizlediği çizgi romanını okuyordu. Mustafa başka bir odadan:
- Biraz gezintiye çıkacağız.
Herkes toparlanıp Carso’dan aldıkları arabayla yola çıktılar. Yollar dışında her yer bembeyazdı. Yücel gizlice okuduğu çizgi romanını çebine tıktı. Ali, Mustafa’ya:
- Jack, Lapacı, Q ve Müzeyyen nerede?
Mustafa yanıt olarak:
- Onlar gemiyle gelecek.
Ali:
- Nasıl?
Mustafa neredeyse dikkatsizliği yüzünden bir ağaca çarpacakken:
- Ayy, şey bir şekilde gelecek.
İki saat sonra birlikte limanda buluştular. Osman bey çok yavaş şekilde gemiden inerken:
- Buranın neresi olduğunu biliyor musunuz?
Ali:
- Hayır.
Osman bey durarak:
- Eve kadar sabredin.
Eve döndüklerinde Yücel bile, çizgi romanını arabada içine sakladığı kitaptan düşürmüş olarak unutmuştu. Eve doğru yürüdü. Ali ve Gül hızla onu geçip eve doğru yürüdüler. Yücel kar yığınına baktı. Düşünceli bakışlar attı. Daha sonra pencerede etrafa gülücükler dağıtan Lapacı’ya baktı. Lapacı onu fark edince sırıttı. Bir dakika sonra perdeleri kapadı. Yücel arka kapıdan içeri girdi. İçeri girdiğinde Osman bey şehrin nasıl bir yer olduğunu anlatmaya başlamıştı. Osman bey:
- Bu şehrin adı New York’tur. Bu şehrin özel bir anıtı vardır. Adı Özgürlük Anıtı. Bayağı büyük bir şehirdir. Siz sadece ufak bir kısmını gördünüz. Daha kocaman yerleri var. Genellikle ara sokaklar az bulunur. Bunun nedeni şehrin çok kalabalık olmasıdır. Sizin gezdiğiniz yerlerde normalde çok bina vardır. Ekonomileri düşünce herkes dükkan yapmak ve şehre taşınmak zorunda kalmıştır. Şehirde gökdelenler, apartmanlar, fabrikalar, parklar, lunapark alanları, akademiler, okullar, bilim merkezleri, toplantı salonları, müzeler, yemek alanları, süper market, şirketler, liseler gibi şeyler var. Ayrıca bu şehrin bir de evlerin bulunduğu yeri var. Bilmem ne parkı işte. Bu şehirde aynı zamanda Oscorp adında bir fabrika var. Şehrin kötü yanları da var. Bunlar, aranan hırsız kralı, kaçakçılar, Ice Man, sokak serserileri, korkunç altılı, süper kötüler ve hep kuşkulanılan Spıde-man.
İki gün sonra tekrar kar yağmaya başlamıştı. Mustafa buz tutmasın diye arabasını evin önünden garajına almak için gittiğinde posta kutusunun kolununu havaya çekilmiş olduğunu gördü. Hemen posta kutusundan iki mektup çıkardı. Birisi faturaydı. Diğeri ise Şen’den gelmişti. Mustafa mektupları evin mutfağına bıraktı. Arabanın kapısını açtığında içerde bir çizgi roman ve Yücel'in içine sakladığı kitabı gördü. Mustafa hemen her şeyi anladı çizgi romanı ve kitabı cebine koydu. Arabayı garaja soktu. Daha sonra eve girdi. Evde bir tek Gül ve Müzeyyen vardı. Müzeyyen uyuyordu. Gül de televizyon izliyordu. Mustafa Gül’e:
- Diğerleri nerede?
Gül televizyonun sesini kısarak:
- Jack ve Lapacı her zamanki gibi gemideler. Q ve Osman hoca dışındakiler kartopu savaşı yapıyorlar. Q ve Osman hoca da şehre yürüyüş yapıyorlar.
Mustafa:
- Peki kartopu savaşını nerede yapıyorlar?
Gül gözlerini fal taşı gibi açarak:
- Nehir kenarındaki eski limanda.
Mustafa:
- Teşekkürler, diyerek koşarak gitti.
Gül arkasından:
- Bir şey değil.
Mustafa eski limana doğru hızla koşuyordu. Eski limana vardığında normalden daha sessizdi. İçeri doğru dikkatlice yürüdü. Yanından çok hızlı bir şekilde beyaz bir şey geçti. Mustafa etrafına bakındı. Hiç kimse yok. Daha sonra birisinin yürüdüğünü duydu. Yanındaki yıkık duvarın öbür tarafına baktı. Bir sürü kar topu ve ayak izleri vardı. Mustafa kar toplarına doğru yürüdü. Aniden iki tane kar topu ona vurdu. Hemen kar topunun geldiği yere baktı. Kar topunu atan kişi Ali idi. Mustafa:
- Ali!
Arkadan bir kar topu gelip Ali’yi isabet etti. Arkadan Yücel:
- Ha, ha, haa.
Mustafa kızgınlıkla:
- Ali! Şu savaşınızı bitirin ve hemen eve dönün. Ayrıca Yücel seninle özel olarak konuşacağız.
Evde Mustafa Yücel’e çizgi romanını ve kitap kabını gösterdiğinde Yücel ona:
- Oops.
Mustafa:
- Bunu diğerlerine göstereceğim.
Ve gösterdi de. Sonra Q’ya faturayı okuttu. Q:
- 579 milyon 350 bin. Ben şu fatura parasını alıyım diğerlerinden, diyerek odadan çıktı. Mustafa Şen’in gönderdiği mektuba baktı. Mektupta şunlar yazıyordu:

Sevgili dostlarım.

Sizi kutlarım. Vampiri öldürmüşsünüz. Ben de vampir avcısı olmak isterdim. Ama tehlikeli bir iş. O yüzden yapamadım. Burası çok harika bir yer. Çiftçilik tam benim işimmiş. Beni buraya gönderdiğiniz için minnettarım. Ha son bir şey daha. Mavi Taş bir grup güçlü vampir tarafından aranıyormuş. O yüzden dikkatli olun.

Şen

Mustafa mektubu üç kez daha okudu. Sonra Q’nun yanına koştu. Ona:
- Q, Mavi Taş bir grup vampir tarafından aranıyor. Bu yüzden dikkatli olmalıyız. Mustafa hemen Şen’e bir mektup yazmaya başladı.
Aynı zamanda Şen’in çalıştığı çiftlikte garip şeyler oluyordu. Mesela yağmur yağarken birden Güneş çıkıyordu. Şen ve patronu bu duruma hayret ediyordu. Bir gün Şen toprağı gübrelerken tekrar yağmur yağmaya başladı. Ve hemen bir mektup yazmaya başladı.
Aradan on gün geçti ve Şen’den bir mektup geldi.

(Devam edecek)

Thursday, January 26, 2006

BİR ADAMIN HİKAYESİ - 6


Korkunç Vampir

Aradan üç ay geçti. Geminin güvertesinde Q kendi kendine:
-Kasım ayındayız.
Sonra geminin güvertesinde bir tur atıp kamaraların olduğu yere girdi. Arkasından Ali ve Yücel dışarı çıktı. Güvertenin bir kenarına giderken konuşuyorlardı. Ali elini havaya kaldırarak:
-Daha sonra havayı soğutunca ne olur?
Yücel şaşkınlıkla:
-Ne olur?
Ali gülerek:
-Buzlu heykel olur. Ha ha ha!
Yücel:
-Ben okul günlerimi özlüyorum. Eski öğretmenim Osman beye ne olduğunu merak ediyorum.
Ali:
-Bak Gül’e bir şaka yapalım mı?
Yücel:
-Hayır. ” diyerek gitti. Ali Yücel’e kızmıştı. Ali mırıldanarak:
-Küçük bir şakadan ne zarar gelir!?
Ali birden Yücel’e küçük bir şaka yapmak istedi. Ve çalışmalara başladı.
Ertesi gün saat 10:04’te Mustafa kamarasında oyalanıyordu. Kamarasının kapısı tıklandı. Mustafa:
-Gel.
Kapıyı tıklatan Şen’di. Şen:
-Bir projede yardım eder misin?
Mustafa:
-Bu proje ne peki?
Şen gözü Mustafa’nın yatağına kayarak:
-Baraj yapacağız. Ali, Müzeyyen, Gül ve ben varım.
Mustafa:
-Tamam.
Şen:
-Yaşasın. ” diyerek kamarasına koştu. Mustafa da arkasından geldi. İçeri girdiğinde odanın ortasında koca bir kutu ve yanında da malzemeler vardı. Ali hem elindeki saydam plastiği yapıştırıcı ile yapıştırıyor hem de Müzeyyen’le konuşuyordu. Gül de kutunun ortasını su koyabilmek için mukavvayı kesip barajın temel hatlarını yapıyordu. Mustafa Şen’e:
-Ben ne yapacağım?
Şen:
-Barajın içindeki su bölümlerini.
Mustafa Gül’ün yanına oturdu. Daha sonra bir mukavva parçası alıp maket bıçağı ile kesmeye başladı. Şen Ali’ye seslendi:
-Hey o borular için!
Gül de kıkırdıyordu. Müzeyyen:
-Mustafa da mı var?
Şen yanındaki küçük demir şeklindeki kartonlarla dolu kovayı alarak:
-Evet.
Birlikte saat 12:35’e kadar çalıştılar. Daha sonra öğle yemeğine inerken bir ses:
-Kara göründüğüü!
Herkes güverteye koştu. Koskocaman bir kara parçası görünüyordu. Müzeyyen ve Gül:
-İnanılmaz.
Q:
-Güzel.
Akşamleyin adaya vardılar. Jack gemiyi karaya paralel olarak yanaştırdı. Daha sonra çapayı attı.
Ertesi sabah herkes erkenden uyandı. Ve hemen üstlerini giydiler. İlk önce dışarı Ali, Mustafa ve Yücel çıktı. Ali yanından geçen birisine:
-İyi günler.
Adam:
-What?
Yücel ve Mustafa birbirlerine şaşkınlıkla bakıştılar. Ali bir satıcıya baktı. Satıcı:
-Television sale!
Mustafa Ali’ye:
-Herhalde başka bir dilde konuşuyorlardır.
Daha sonra gemiye girdiler. Girdiklerinde Q onlara:
-Ne oldu?
Mustafa:
-Başka dilde konuşuyorlar. What diye bir kelime duydun mu?
Q gülümseyerek:
-Bu İngilizce. Sanırım ben size yardım edebilirim. Ben bu dili biliyorum.
Mustafa:
-Harika.
Sonunda Jack dışında herkes gemiden çıktı. Bir süre gezindiler. Sonra kocaman bir marketin kapısına geldiler. Kapının üstündeki tabelanın üst kısmında Turkısh Market, alt kısmında ufak bir yazıyla Türk Marketi yazıyordu. İçeri girdiler. Markette gezinirlerken Mustafa’nın dikkatini çeken bir dükkan gördü. Ve diğerlerine:
-Siz devam edin ben size yetişirim.
Dükkana girdi. Kasanın başında yaşlı bir adam vardı. Adam:
-Merhaba. Ne istiyorsun?
Mustafa:
-Yok da, çiftçi aranıyor tabelası dikkatimi çektide.
Adam yanındaki sebzeleri göstererek:
-Sebze yetiştirmek için de.
Mustafa:
-Anladım. ” diyerek diğerlerinin yanına koştu.
Ertesi sabah yine yabancı ülkede grup dolaşırken garip bir ilana rastladılar. Q ilanı Türkçeleştirerek:
-Korkunç vampir aranıyor. Onu öldürene ödül ve ev verilecek. Ayrıca düzgün bir iş hakkı.
Ali düşünceli, düşünceli:
-İyi olabilir. Hem biz rahat oluruz, hem de evimiz ve işimiz olabilir.
Gül gözünü Ali’ye çevirerek:
-Bence iyi olur.
Müzeyyen:
-Haklı. Sürekli oradan oraya koşturuyoruz. Artık dinlenme vakti geldi.
Ali alaycılıkla:
-Sen alışveriş yapmak için iyi diyorsun.
Q:
-İyi o zaman benim gibi sizde vampir avcısı olmak istiyorsanız gemide ders veriyim.
O akşam Mustafa güvertede Şen’le konuşuyordu. Mustafa:
-Bak Şen. Beni iyi dinle. Bu vampir avcılığı çok tehlikeli. Bu yüzden bir çiftçiye yardımcı olarak göndereceğim.
Şen hayal kırıklığıyla:
-Ama ben vampirlerle nasıl savaşılır bilmek istiyorum.
Mustafa ciddi, ciddi:
-Üzgünüm ama seni göndermek zorundayım. Tamam mı?
Şen:
-Tamam.
Sonraki iki gün içinde Şen çiftçiliye başladı. Tabii Q’nun derslerinde garip şeylerde oluyordu. Mesela vampiri şaşırtma da Ali yanlışlıkla sırayı kırdı. Bu yüzden dersler bir günlüğüne ara verirdi. Aradan bir gün sonra dersler yine başladı. Başladığı ilk gün herkes(Jack dışında) merakla geldi. Ali yanında oturan Yücel’e:
-Acaba bu gün ne öğretecek?
Yücel gülerek:
-Ne öğreterse öğretsin. Ama sen sıranı bir daha kırma.
Mustafa arka sıradan:
-Duyduğuma göre vampirin zayıf tarafını öğreneceğiz.
Ali etrafına bakındı:
-Gül nerede?
Yücel homurdanarak:
-Birazcık geç gelicek.
Beş dakika sonra Q geldi. Ama hala Gül gelmedi. Q:
-Günaydın. ” diyerek derse başladı. Konuyu yazdı. Konuda “Vampirin zayıf tarafı” yazıyordu. Q:
-Evet, vampirlerin zayıf tarafı ışıktır. Işıktan çok korkarlar. Bu yüzden vampirlerden korunmak için bir fener bulundurun. Bazı vampirler ışığa karşı bağışıklığı vardır. O yüzden çoğu zaman işe yaramaz.
Müzeyyen elini kaldırdı. Q:
-Müzeyyen.
Müzeyyen eline sıraya koyarak:
-Bununla ilgili alıştırmalar yapacak mıyız?
Q sırana otur işareti yaparak:
-Evet, yapacağız. Hatta şimdi ona geçiyoruz. ” diyerek kapıya gitti. Kapıyı açtı. Birden kapıda yeşil yüzlü birisi çıktı. Ve sınıfa yürüdü. Yeşil yüzlü kişi:
-Sizin kanınızı emecem!
Ali hemen pilli bir fener çıkartıp vampire tuttu. Yücel de vampirin üzerine atladı. Vampirin yeşil yüzü maskeymiş. Ve maskenin arkasından Gül çıktı. Q ve Gül güldüler. Yücel yerine oturdu. Ali de feneri kapatıp yerine koydu. Q gülmesi kesilerek:
-Ah Güneş varken bir vampir buraya gelebilir mi?Bir düşünün.
Lapacı arkadan cevap olarak:
-Hayır.
Q:
-Doğru. Yerine geçebilirsin.
Ders bittiğinde herkes Yücel ve Ali’ye gülüyordu. Daha sonra Q dışarıya çıktı. Sonunda istediği dükkanı buldu. Dükkanın adı “Vampire Killer Shop”. Q içeri girdi. İçerde Güneş lazerleri, sarımsaklar, spreyler ve buna benzeyen şeyler vardı. Q kasadaki kişiye:
-One vampire watch machine, five garlic. ” deyip parasını verdi. O gece Q garip bir şarkı söylüyordu. Birden bir şey belirdi. Q içinden:
-Gel vampir, gel.
Vampir hızla geldi. Birden saldırıya geçti. Q geriye atladı. Ve küçük bir şey attı. O küçük şey vampire yapıştı. Vampir yumruk attı. Ama ıskaladı. Q Mavi Taş’ı çıkardı. Vampir yok oldu.
Ertesi sabah derste Q önemli bir açıklama yaptı:
-Artık hepiniz hazırsınız. Gerçek bir vampir avına çıkıcağız.
Q dışında herkes:
-Ne!?
Q:
-Doğru duydunuz. Vampir avına çıkıyorsunuz. Vampirin yerini gösteren bir verici var bende. Bu akşam onu bulmaya gidiyoruz.
O akşam için herkes hazırlandı. Gemiden çıkıp şehrin çıkışına grup gidiyordu. Müzeyyen:
-İnanmıyorum.
İki saat sonra dev bir kristalin oraya geldiler. Arkalarında bir şey belirdi. Ve Mustafa’nın üzerine atlayıp onu yere düşürdü. Gül:
-Vampir!
Ali ateş etmeye başladı. Vampir iki yanı delinmişti. Elini ileriye doğru götürdü. Ali ve Gül yere düştü. Müzeyyen sopayla vampirin başına geçirdi. Jack’i alıp Müzeyyen’e attı. Q kırbacıyla vampiri yere düşürdü. Vampir uçmaya başladı. Ali ve Mustafa onu vurmaya çalışıyordu. Gül de ok attı. Vampirin gözleri parladı. Mustafa, Ali ve Gül dondu. Vampir:
-Ha ha ha.
Q:
-Asıl sana ha, ha, ha. ” diyerek kırbacıyla vampirin boğazını sıkmaya başladı. Müzeyyen de sopasıyla Mustafa, Ali ve Gül’ün buzlarını kırıyordu. Vampir Q’yu attı. Q kristale düştü. Birden vampir düştü. Jack:
-Herkes kristale saldırsın.
Herkes kristale saldırdı. Vampir her yeri deliniyordu, bağırmaya başladı:
-İntikamımı alacam!
(Devam edecek)

Wednesday, January 25, 2006


Karlar yağıyor, yollar buz tutuyor, bütün aile camdan bakıyor ama ben dayanamıyor, dışarı çıkıp kartopu oynuyorum. Atkımla karları kırbaçlıyorum. Apartmandaki bütün arkadaşlarım dışarda. Hepimiz apartmanın bahçesinde ve parkta oynuyoruz. Vakit çok çabuk geçiyor. Daha kardan adam bile yapamadık. Annem yemeğe çağırıyor. Gitmeliyim.

Tuesday, January 24, 2006

BİR ADAMIN HİKAYESİ - 5


Zenginlik önemli değil

Mustafa:
- Q.
Q Mustafa’ya bakarak:
- Efendim.
Mustafa:
-Hiç Süper Adam isimli birini tanıdın mı?
Q Süper Adam’la vampirlere karşı savaşını bildiğini anlamış şekilde:
-Galiba hikayeyi biliyorsun.
Mustafa okyanusa bakarak:
-Evet. Peki vampir hakkında bir şey bildiğin var mı?
Q Mustafa’nın sözünü keserek:
-Süper Adam o büyük adayı incelemeye gideceğini söyledi. Ve geri dönmedi.
Mustafa tekrar Q’ya baktı:
-Ben gerisini biliyorum.
Q merakla:
-Ne oldu?
Mustafa:
-Süper Adam adanın gizli kaynağını buldu. Ama birisi onu öldürdü.
Q bayılacak gibi olmaya başladı. Q:
-Demek öyle ha.
Bu sırada Ali yemek odasında vakit geçiriyordu. Ali bir sandalyeye oturdu. Arkasından Yücel, Gül ve Lapacı geldi. Lapacı yandaki yemek zilini alarak:
-Yemek vakti geldi. ” diyerek yemek zilini çaldı, ve daha sonra mutfağa gitti. Yücel sessizce Ali’ye:
-Şu yemek için sabırsızlanıyorum.
Ali bir şey için sabırsızlanarak:
-Tamam, tamam. Benim esprilerimden dinlemek isteyen var mı?
Müzeyyen kızgınlıkla:
-Hayır!
Ali Müzeyyen’den daha kızgınlıkla:
-İyi, tamam.
Daha sonra Q ve Mustafa da geldi. Lapacı bir elinde iki tepsi diğer elinde de iki tepsi ile geldi. Arkasından Jack geldi. Yerine oturdu.
Ve sonra hep birlikte yemeğe başladılar. Jack:
-Vallaha zengin olmak çok önemli.
Mustafa sofradaki balıktan bir lokma aldıktan sonra:
-Önemli olan zengin olmak değil ki. Yeter ki, şerefli, iyi kalpli ve dürüst ol. Asıl zenginlik budur.
Ali:
-Bence de şerefli, iyi kalpli ve dürüst olmak asıl zenginliktir.
Jack bir mendili ağzına sürterek:
-Bunlar benim ilgimi çekmez ki. Sen sözünü tut ilkönce.
Mustafa Jack’e verdiği sözü hatırladı. Mustafa:
-Tamam o zaman hazine avcılığına çıksak iyi olur.
Jack:
-Adaya az kaldı.
Yücel heyecanla:
-Ne yani, hazine avcılığına mı çıkıyoruz?
Mustafa başını sallayarak:
-Evet.
Yücel çok büyük bir sevinçle:
-Çok güzel!
Ali bunu düşünmeye başladı.
Yemek bittikten sonra Mustafa odasına gitti. Yatağına yattı. Aradan bir saat geçmişti. Herkes odalarındaydı. Kimisi oyun oynuyor, kimisi eşyalarını karıştırıyor, kimisi de kitap okuyordu.
Bu sırada Şen Yücel’in odasına girdi. Şen:
-Ee Yücel hala çizgi romanını bitiremedin mi?
Yücel kızgınlıkla:
-Bu konuyu açmayalım.
Şen kıkırdayarak:
-Tamam.

Hazine avcılığı

Saat 17:01. Mustafa güvertede sanki bir şeyini arıyormuş gibi etrafına bakıyordu. Arkasından Jack ona:
-Ne arıyorsun?
Mustafa karşılık olarak:
-Bizim arabamızı arıyorum.
Jack:
-Gel benimle. ” diyerek geminin arka tarafına gitti.
Mustafa da onun peşinden koştu. Jack geminin arka tarafına bağlı olan halatın ucuna gösterdi. Mustafa:
-Hımm.
Bu sırada yağmur bastırmıştı. Yağmurda ufak bir ses vardı. Şöyle diyordu:
-Benim bölgeme girmeye nasıl cüret edersiniz. Sizi batıracağım.
Saat 20:52’de dolu yağmaya başladı. Mustafa uyumaya çalışıyordu. Ama uyuyamıyordu. Yağmur o kadar gürültülüydü ki Mustafa’yı uyutmuyordu. Aynı durum Şen ve Ali’de de vardı. Ali kamarasından dışarıdaki yağmuru izliyordu. Aradan iki saat geçti. Şen dayanamayıp paltosunu giydi. Üstünü sıkıca giyinip kamarasından çıkıp güverteye gitti. Güverteye geldiğinde pata küte düşen yağmur damlalarını gördü. Bu sırada Jack odasında haritaya bakıyordu. Kendi kendine:
-Galiba Bermuda Şeytan Üçgeni’nin içine girmiş olmalıyız.
Jack bir an düşündü. Sonra:
-Lapacı!Ali!Q!
Lapacı hemen kaptanın odasına girdi:
-Ne oldu, efendim?
Jack:
-Şu anda Bermuda Şeytan Üçgeni’ndeyiz.
Lapacı:
-Ben diğerlerine haber vereyim. ” deyip çıktı.
Lapacı kamaraların olduğu yerin kapısına geldiğinde Şen’i gördü:
-Ne yapıyorsun sen burada?
Şen her yeri elektriklenmiş gibi:
-Dışarıya bakmak istedim. Çok sıkılıyordum. Ayrıca uykum yoktu.
Lapacı kapıyı açarak:
-Hadi içeri gir.
Lapacı ve Şen içeri girdiler. Lapacı:
-Herkes uyansın!
Herkes kamarasından çıktı. Yücel uykulu uykulu:
-Ne oldu?
Lapacı ciddi şekilde:
-Bermuda Şeytan Üçgenin’deyiz. Bu yüzden herkes paltolarını sıkıca giysin. Gemiyi fırtınadan kurtarmalıyız.
Herkes üstünü giyindi. Daha sonra dışarı çıktılar. Şen fırtınanın daha şiddetlendiğini gördü. Q ve Yücel geminin yelkeninin halatını tuttu. Geri kalanlar da güvertenin yanlarına dağıldı. Güvertenin her iki tarafı su güverteye zarar vermesin diye un çuvallarından siper yapmaya başladılar. Ali Mustafa’ya:
-Çok şiddetli!Çabuk yere eğilin!
Mustafa şaşırmış şekilde:
-Ne diyorsun, anlamıyorum!
Mustafa daha sözünü bitiremeden dalga onu geri itmişti. Mustafa ayağa kalktı. Eli çok fazla acıyordu. Sanki eline iğneler batıyormuş gibiydi. Q:
-Hemen eğilin!
Herkes eğildi. İkinci dalga güvertenin ortasına delik açmıştı. Mustafa hemen siperin oraya gitti. Şen:
-Bu hortum mu, yoksa su mu?
Ali korkmuş bir şekilde:
-Galiba hortum.
Mustafa:
-Hemen buraya gelin.
Q ve Yücel dışındakiler siperi tutmaya başladı. Üçüncü dalga geldi. Şen ve Müzeyyen kendilerini yerde buldular. Birden bir yıldırım gümbürtüyle yelkeni kırdı. Q ve Yücel sıkıca halatı tuttu. Şen ve Müzeyyen ayağa kalkıp siperin oraya gitti. İki tane dalga iki yandan herkesi değişik yerlere savurmuştu. Ali ellerini ve ayaklarını hissetmiyordu. Şen yukarda bir şey gördü. Lapacı:
-Hortum geliyor.
Herkes soluğunu tuttu. Mustafa gözlerini kapadı.
Uyandığında kendisini yatakta gördü. Hemen yataktan kalkıp Şen’in odasına koştu. Bomboştu. Daha sonra güverteye çıktı. Ali, Yücel ve Jack ordaydı. Güverte neredeyse ikiye bölünmüştü. Ali Mustafa’yı görünce:
-Aaa uyandın demek.
Mustafa:
-Niye?Bir şey mi oldu?
Ali kaygılı şekilde:
-Evet. Geminin alt kısmında kalan bir kaç kişi var.
Mustafa telaşla:
-Yoksa Şen?
Ali:
-Merak etme geminin alt kısmına inen bir yol bulduk.
Mustafa:
-Nerede?
Ali parmağıyla suyun içini göstererek:
-Altta bir kapı var. Kapıyı açmadıkları sürece tehlike yok.
Jack elini zemine deydirerek:
-Bu tahta zarar görmüş. Bunu kırıp içeri girebiliriz.
Yücel yumruğunu sıkarak:
-Ben hallederim.
Yücel tahtaya sertçe bir yumruk attı. Ali ve Mustafa Yücel’in açtığı deliğin içinden içeri girdiler. Mustafa etrafına bakındı. Ali yüzünü buruşturarak:
-Burada iğrenç bir koku var.
Mustafa:
-Ben de fark ettim.
Ali yıkık tahtaları kenara atmaya başladı. Mustafa yanındaki kutulara dokundu. Kutular aniden parçalandı. Ali gülerek:
-Galiba bir şey buldum.
Mustafa hemen yanına koştu. Ali tahtaları atmaya devam etti. Sonunda Şen’i buldu. Mustafa Şen’i kaldırıp yukarı gitti. Ali önüne baktı. Daha sonra kendi kendine:
-Burada bir şey var. Yücel bi gelir misin.
Yücel yukardan:
-Tamam.
Yücel geldikten sonra:
-Evet, ne istiyorsun?
Ali şuraya bir yumruk atar mısın?
Yücel heyecanla:
-Zevkle. ” deyip yumruk attı. Yücel’in yumruk attığı yerden Q çıktı. Q:
-Teşekkürler.
Ali:
-Bir şey değil.
İki gün içinde yeni bir şey olmadı. Daha sonra gemiyi tamir etmeye başladılar. Bir gün Ali, Mustafa ve Lapacı’yla geminin güvertesini tamir ederken Ali:
-Bu iş için az malzememiz var.
Lapacı:
-Merak etmeyin. Market gemisi birkaç saat içinde buraya gelir.
Mustafa merakla:
-Market gemisi ne?
Lapacı elindeki çekici çakmaya devam ederek:
-İşte normal market. Pek çok şeyin satıldığı gemi.
Ali eline bir çivi alarak:
-Ben anladım. Yani normal marketler gibi.
Lapacı Ali’ye bakarak:
-Tek farkı yüzüyor olması.
Mustafa ter içinde:
-Güzel. Ben diğerlerine bakacağım. ” deyip kamaraların olduğu yere gitti. İçeri girdiğinde Yücel yukarıdaki deliği kapatıyordu. Mustafa:
-Diğerleri nasıl iyiler mi?
Yücel:
-Pek fena sayılmazlar.
Mustafa sakin, sakin kendi odasına gidip pencereden baktı. Uzakta büyük bir şey gemiye doğru yaklaşıyordu. Lapacı güverteden heyecanla:
-Market gemisi geliyor!Market gemisi geliyor!
Mustafa pencereden güverteye baktı. Ali hala gemiyi tamir ediyordu. Jack cüzdanını karıştırıyordu. Lapacı da zıplıyordu. Tam o sırada da Q ve Müzeyyen güverteye çıktı. Mustafa pencereden bakmayı kesip, güverteye gitti. Bu sırada Jack market gemisine buraya gel işareti yaptı. Q Lapacı’yla konuşmaya başladı:
-Ne oluyor burada?
Lapacı zıplamasını durdurarak:
-Alışveriş yapacağız.
Q şaşkın, şaşkın gemiye yaklaşan market gemisine baktı. Jack:
-Buna ticaret gemisi de denir.
Müzeyyen sevinerek:
-Harika!
Mustafa da güverteye çıkmıştı. Koskocaman bir gemi yıkık gemiye kapısını açtı. Daha sonra içeriye Jack, Ali, Müzeyyen, Q ve Mustafa girdi. Silahlar, malzemeler ve yiyecekler aldılar. Bir saat süren alışverişten sonra çıktılar. Ticaret gemisi de kapısını kapayıp gitti. Bir ay içinde gemiyi tamir ettiler.
Ve bir gün saat 18:30’da yemekte Jack:
-Artık hazine avcılığına çıkabiliriz. Tahminlerime göre yarın akşamleyin varmış olacağız.
Ve o akşam Mustafa Ali’nin odasına gitti. Kapıyı tıklattı. İçerden “Gel. ” diye bir ses geldi. Mustafa içeri girdi. Mustafa Ali’ye:
-Gel adayı gösterecem.
Ali karnını tutarak:
-Tamam.
Mustafa:
-Ne oldu?
Ali yeşererek:
-Midem bulanıyor.
Mustafa:
-İstersen bir tuvalete git.
Ali daha da bir yeşererek:
-İyi olur. ” diye tuvalete koştu. Mustafa bakakalmıştı. Birden kötü sözü hatırladı. Ve hemen Q’nun odasına koştu. Mustafa Q’nun odasına girdiğinde Q ona:
-Ne bu acele?
Mustafa:
-Mavi Taş nerede?Çabuk.
Q:
-Yoksa vampir mi geldi?
Mustafa Q’nun çantasını karıştırarak:
-Hayır. Ama Ali kötüleşti.
Q:
-Olamaz.
Mustafa Mavi Taş’ı alıp hemen güverteye çıktı. Yerde kuş cesetleri yatıyordu. Q geldiğinde:
-Olamaz.
Arkadan bir ses:
-Oldu.
Q ve Mustafa arkalarına baktı. Bir yumruk Mustafa’yı yelkenin kenarına fırlattı. Birden Jack ve Bay Ölüm ortaya çıktı ve Jack elindeki kırbacı Q’ya fırlattı. Q kırbacı şakırdatıp vampire doğrulttu. Vampir kırbacı çekip Q’ya yumruk attı. Parlak bir yeşil ışık gözlerinde belirdi. Ve Q’yu havaya fırlattı. Mustafa ayağı kalkıp Mavi Taş’ı gösterdi. Vampir bir anda yok oldu.

Ertesi sabah gemi karaya demir attı. Mustafa, Jack, Ali, Q, Gül ve Yücel adaya ayak bastı. Jack önde giderken:
-Bir çarpı görürseniz haber verin.
Bu sırada Müzeyyen güvertede temizlik yapan Lapacı’yı izliyordu. Şen de kitap okuyordu. Müzeyyen güvertede Lapacı’ya:
-Yardım edeyim mi?
Lapacı:
-Olur.
Adada dolaşan Mustafa, Jack, Ali, Q, Gül ve Yücel sonunda karşılarına bir mağara çıktı. Jack:
-Aklıma gelmişken ejderha çıkabilir.
Yücel:
-Oo heyecanlı olacak.” diyerek eldivenlerini taktı. Birden yeri titreten bir kükreme duyuldu. Herkes silahlarını çıkardı. Mağaranın karanlığından koyu kırmızı ve altın renginde üç baş çıktı. Arkasından bir üç baş daha ve vücudunun geri kalanı çıktı. Ali elindeki tabancayla ejderhanın en solundaki başı vurdu. Tam ortadaki baş alev topu fırlattı. Ali ve Mustafa sıyırıp arkadaki ağacı yaktı. Jack, Gül ve Q ejderhanın önüne çıktılar. Jack işaret ederek:
-Hadi şu ejderhayı öldürelim. Ali elindeki tabancayla ejderhanın gövdesine ateş etmeye başladı. Ejderha:
-Bunu yapmayacaktın.
Yücel hayretle:
-İnanılmaz!Konuşuyor.
Ejderhanın bir başı dilini kırbaç olarak kullanıyordu. Daha sonra Ali’yi rehin aldı diliyle. Yücel yumruk atmayı denedi. Ama ejderha daha önce kuyruğuyla Yücel’i mağaranın girişine attı. Q ve Jack hücuma geçtiler. Jack kılıcı ejderhanın ortadaki başının sağındaki başını kesti. Q da kırbacıyla ortadaki başı boğmaya başladı. Mustafa tüfeğiyle bütün başlarına hedef aldı. Ali:
-Dur!Ejderhanın gövdesinde çarpı işareti var!
Jack kılıcıyla çarpıyı kesti. Kestiği yerden tonla altın fışkırıyordu. O gün 18:30’da yemekte Jack önemli bir şey söyledi. Dedi ki “Sizin grubunuza katılıyorum.” Mustafa da teşekkür etti.


(Devam edecek)



MİSAFİR KUŞ VE TWEETY
Sabah kahvaltı yaparken dışarıya baktım. Dışarıda küçük bir kuş pencerenin dibine sığınmış. Sonra bir ağacın dalına uçtu. Acıkmıştır diye düşündüm ve ekmek parçaları aldım. Bir faraş aldım ve pencerenin dibine düşmeyecek şekilde koydum. Üstüne bu parçaları koydum.
O kuş benim hint bülbülüm Tweety'mi hatırlatıyordu. Siz de bu karlı günlerde dışarıdaki kuşları düşünün.
Tweety bana yaş günümde hediye olarak verilmişti. O zamanlar minik ve çok hareketliydi. Şimdi biraz yaşlandı. Yine de çok hareketli sayılır. Özellikle babamın ona banyo yapması için verdiği suda eğlenirken...
Şimdi hikayeme devam ediyorum.

Monday, January 23, 2006


En sevdiğim şeylerden biri de salatadır... Suyuna ekmek banmaya bayılırım... Bir de yanımda annem varsa değme gitsin keyfime... Neyse inşallah karnı aç birileri bunu okumuyordur, salata yiyemeyen de internette gezinemeyeceğine göre!!!!!
BİR ADAMIN HİKAYESİ - 4


Çılgın korsan Jack

Grup Dockteerbly’in yolunu tutmuştu.Mustafa diğerlerine:
-Sıradaki durak Dockteerbly.
Ali kızgınlıkla:
-Niye Paperds gibi bir şehre gitmiyoruz ha?
Mustafa karşılık olarak:
-Ali Paperds şehrindeki ev ve oteller çok pahalı.
Bir süre sonra bir araba dükkanı karşılarına çıktı.Mustafa:
-Parası olan var mı?
Q:
-Benim kırk milyonum var.
Ali ve Müzeyyen:
-Altmış milyon var yanımızda.
Mustafa elini uzatarak:
-Bu yeterli.
Mustafa dükkandaki birisine toplanan parayı verip bir araba aldı ve yola koyuldular.
Yolda ilk çıkan tabelada “Dockteerbly 9599m Paperds 36050m” yazıyordu.En sonunda Dockteerbly’e vardılar.Uygun bir yere park edip arabadan çıktılar.Mustafa Müzeyyen’e:
-Bak Müzeyyen ben, Yücel, Ali, ve Q ev arıycağız.
Müzeyyen:
-Tamam.
1 saat sonra Mustafa, Yücel, Ali ve Q arabaya geri döndüler.Mustafa:
-Hiç boş yer yok.Ev yaptırsak çok pahalıya patlar.
Şen:
-Hiç otel de mi yok?
Mustafa:
-Yok.En iyisi başka bir ülkeye gitmek.
Yücel cebinden bir düğme çıkararak:
-Uygun birisini limanda bulabiliriz.
Daha sonra da arabayla limana gittiler.Limanda kocaman ve küçücük tekneler, koskocaman gemiler ve birçok tayfa vardı.Mustafa arabayı bir yere park edip gemi kaptanlarının toplandığı bara gitti.3 saat sonra Mustafa yanında dev bir fare ve kırmızı paltolu biri ile gelmişti.Ali Mustafa’ya:
-Bu beyler kim?
Mustafa:
-Tanıştırayım, Lapacı ile çılgın korsan Jack.Yeni kaptanımız.
Jack:
-Bu arabayı da mı alacağız?
Mustafa karşılık olarak:
-Evet.
Saat 20:00.Gemide Mustafa ile Jack birbirleriyle konuşuyorlardı.Jack:
-Tam altı yüz altın isterim.
Mustafa masaya elini koyarak:
-Milyon olarak versek.
Jack geriye bakarak:
-Olmaz.
Mustafa havaya bakarak:
-Sana bir hazine avcılığında yardım etsem nasıl olur?
Jack düşünür gibi:
-Olabilir.
Jack acımasız bir katil için çalışıyordu.Adı köpek balığı surat Vili.
Ertesi sabah Mustafa Jack’e:
-Ne zaman yola çıkıyoruz?
Jack yanıt olarak:
-Bir iki saat sonra çıkıcağız.Siz kahvaltınızı edin.” diyerek odasına gitti.
Mustafa geminin hizasındaki hana gitti.Mustafa giderken Ali ona:
-Ben gemide kalacağım.
Mustafa:
-Sen bilirsin.
Bu sırada geminin en büyük yelkenine konan bir kuş vardı.Ve daha sonra da kaptanın odasının penceresine kondu.Jack ona yaklaştı.Kuş garip hareketler yaptıktan sonra gitti.Jack kendi kendine:
-Demek Bay Ölüm ve Angus Dagnabit gelecek.
Saat 10:20’de çılgın korsan Jack’in gemisi demir alıp okyanusun derinliklerinde kayboldu.Jack dümene gitti.Jack Lapacı’ya:
-Lapacı dümeni bırak ve yemek yap.
Lapacı:
-İyi ama kim kullanacak gemiyi.
Jack:
-Ben kullanırım.
Ali’nin odasında Ali Müzeyyen’le konuşuyordu.Ali pencereye bakıp:
-Müzeyyen niye güverteye gitmiyoruz?
Müzeyyen Ali’nin elini tutarak:
-Olabilir.Ama ilkönce bir sürprizim var.
Tam Müzeyyen sürprizi söyleyecekken kapı çalındı.Ali:
-Gel.
Lapacı elinde bir tepsi içinde yemekle geldi.Lapacı:
-Yemek servisi!
Müzeyyen de söyleyeceğini unutmuştu.Bu sırada Mustafa koridorda yürüyordu.Birden bir ses duydu.Ama tam nerden geldiğini çözemedi.Tam Jack’in odasına gidecekken Şen kendi odasından çıkıp Mustafa’ya şunu söyledi:
-Gel ben ve Gül’le Ay Barı oyna.
Mustafa da Şen’i kıramayıp onlarla Ay Barı oynamaya gitti.Mustafa tam Şen’in odasına girdiğinde Yücel odasından çıkıp güverteye güneşin batışını izlemeye gitti..Lapacı Yücel’e yaklaşıp ona şunu dedi:
-Çok güzel değil mi?
Yücel Lapacı’ya bakıp şunu dedi:
-Bence de çok güzel.
Jack dümenden bağırıp:
-Lapacı hemen buraya gel.
Bu sırada Mustafa, Şen ve Gül Ay Barı oynuyordular.Mustafa zarı attı.Mustafa sevinçle:
-Oley dört çıktı.
Hemen yan taraftan bir kart çekti.Şen zarı alıp attı.Şen çok büyük bir sevinçle:
-Ben kazandım.
Mustafa odanın kapısını açarak:
-Ben odama gidiyorum.” diyerek koridorun karanlık bölgesinde kayboldu.
Şen Gül de gittikten sonra kapıyı kapattı.Şen çantasından bir fotoğraf çıkardı.Fotoğraf Şen, Yücel, anne ve babasıyla top oynarken yengesinin çektiği fotoğraftı.Çantasından başka bir fotoğraf çıkardı.Fotoğrafı inceledikten sonra gözü doldu.
Gece olduğunda gemi yavaşça durmaya başladı.Bir tek Jack’in odasının ışığı yanıyordu.Birden gemide büyük bir sallantı oldu.Mustafa uyandı.Pencereden baktığında daha gece olduğunu fark etti.Mustafa sessizce güverteye gitti.Güvertede Lapacı yelken direklerinden birinin altında uyukluyordu.Bu sırada Jack odasında birisiyle konuşuyordu.Jack:
-Neymiş bu Süper Adam mı ne?
Diğer ses:
-Çok güçlü biri.Ama garip bir şekilde Kayıp Ada adında bir yerde ölmüş.Birazdan bir hayalet bana kimin yaptığını gösterecek.Birden Jack’in odasında büyük bir ışık oldu.Ve bir pat sesiyle Mustafa’yı uyandıran sallantı oldu.Bembeyaz bir adam gümüş bir aynayla odadaki bir masaya koydu.Mustafa Jack’in odasının ışığının yanık olduğunu gördü.Gidip odanın açık penceresinden olanlara baktı.Jack:
-Bay Ölüm peki bu Süper Adam neden ölmüş?
Bay Ölüm:
-Süper Adam Q adında birine vampir savaşında yardım ediyordu.Şimdi ne olduğunu görüceğiz.Aynada bir yazı çıktı:
-On beş Kasım bin dokuz yüz doksan üç.
Bay Ölüm bağırarak:
-Ey sihirli ayna bu zamanda ne oldu?
Ayna yanıt olarak:
-Bu Süper Adamın ölümüdür” diyerek ayna üzerinde dev bir ada ve çevresinde uçan bir adam çıktı.
Ayna:
-Süper Adam çok kötü bir enerji hissediyordu.Enerjinin bu adanın çevresi olduğunu bilmiyordu.Süper Adam şayet adanın gizemli enerjisi olan birisini keşfetmeseydi ölmezdi ama Dünya yok olurdu.Bu kişinin üç kimliği var.Birincisi korkunç vampir.Mustafa bu sırada kendisini kötü ve suçlu hissetti.Kaybolan annesinin korkunç vampir tarafından kimliği değiştirildi diyen bir ses çıktı.Ayna bu sırada:
-İkincisi bir kadın.Neyse Süper Adam inanılmaz olan bir güç gördü.Ve bir mağaraya girdiğinde aniden kendisinin boşaldığını hissetti.Ve korkunç bir şey gördü ve öldü.Bay Ölüm:
-Peki üçüncü kimliği ne?
Ayna:
-Birisi bizi izliyor, onun duymaması lazım.
Jack ve Bay Ölüm harekete geçtiler.Jack bir kılıç alarak:
-Ben onu bulurum.
Mustafa hemen kamarasına koştu.
Ertesi sabah 11:20’de Mustafa Q’nun yanına gitti.
(Devam edecek)

BİR ADAMIN HİKAYESİ - 3

Mavi taş nerde?

Yücel asansörün kapısını açmaya çalıştı.Ama Yücel asansörün ara katta sıkıştığını anladı.Hemen asansördeki bir metali koparıp asansörün üst tabanına vurdu.Açmaya çalıştı.Bu sefer de metal asansörün yukarıdaki tabanına sıkıştı.Asansör sallanmaya başladı.Yücel geri geri gitti.Daha sonra sıkışmış metale doğru atladı ve metali itti.Asansörün yukarıdaki tabanı açıldı.Yücel de asansörün üstüne çıktı.Asansör aşağı düştü ve son anda Yücel yukarı atladı.Ve bir boruya tutundu.Üst kattaki yığıntı asansör kapısını yere düşürdü.
Yücel sonunda üst kata vardı.Ve 31. numaraya doğru koştu.Ama 31. numarada iki cesetten başka biri yoktu.O iki ceset de vampir kurbanlarıydı.
Yücel ufak bir ses duydu.Ses şöyle dedi:
-Buraya gel.
Hemen Yücel sesin olduğu yere gitti.Ve “buraya gel” diyen ses Müzeyyen’e aitti.Yücel:
-Benimle gel, birazcık tırmanma yapıcağız.
Ve hemen asansör tüneline gittiler.Boruların üstünden aşağı doğru Yücel inmeye başladı.Arkasından Müzeyyen de inmeye başladı.
En sonunda aşağı kata vardılar.Ve hemen hastanenin kapısına koştular.Şen heyecanla:
-Geldiler!Geldiler!
Q:
-Güzel, buradan gidelim.
Ve hemen kasabadan uzaklaştılar.Q ve Gül de gruba katıldı.
Ertesi sabah saat 09:27’de yola koyuldular.Şen Ali’nin bazen garip hissetmesini anlayıp Mustafa’ya şunu dedi:
-Mustafa ben Ali’nin neden bazen garip hissettiğini anladım.
Mustafa:
-Neden?
Şen Mustafa’nın kulağına sessizce:
-Vampir yakında olunca onu hissediyor.
Mustafa merakla Ali’ye:
-Kendini nasıl hissediyorsun?
Ali cevap olarak:
-Birazcık garip, ama iyi gene de.
Mustafa Q’ya:
-Şu vampiri bizden uzaklaştıracak bir şey var mı?
Q başını kaşıyarak:
-Aslında var?
Müzeyyen merakla:
-Ben yanlış mı duydum?Vampirin bizden uzak durmasını sağlayan bir şey mi var?
Q:
-Evet var.Mavi Taş.
Mustafa:
-Peki bu Mavi Taş nerede?
Q gözlerini kısarak:
-Bunu bir yerde dinlenmeye başlayınca söylerim.
Saat 16:41.Mustafa ve arkadaşları Louiden şehrine giden yolda kamp kurmak için etraflarına bakınıyorlardı.Aynı zaman da onları başka birisi daha izliyordu.Şen ve Müzeyyen ormanın derinliklerine bakıyordu.Ali uykusu gelmiş ve kızmış şekilde:
-İşte şurada bir yer var.
Mustafa hemen Ali’nin gösterdiği yere baktı.Mustafa:
-Burası uygun.
Müzeyyen:
-Tamam beyler ben ve Gül yiyecek toplamaya gidiceğiz.
Şen çantasından bir kutu çıkarıp etrafına bakınıyordu.Q da çantasından bir alet çıkarıp onla bir şeyler yapıyordu.Mustafa Şen’e:
-Ne yapıyorsun Şen?
Şen elindeki kutuyu kaldırarak:
-Madem değişik yerlere gideceğiz o zaman değişik bitkiler toplayayım.
Mustafa geriye baktı.Yücel koşarak Mustafa’nın yanına geldi ve ona:
-Hava galiba yağmurlu olacak.Baksana.
Mustafa havaya bakarak:
-Galiba haklısın.
Gerçekten de hava bulutlanmaya başlamıştı.Mustafa Q’yu alarak yaprak kesmeye gittiler.Yücel çantasını karıştırıyordu.Şen Yücel’i çizgi roman hikayesiyle tekrar tehdit etti.Ona:
-Yücel çizgi roman aldığını söyleyim mi?
Yücel kızgınlıkla:
-Aaaa yine mi?
Şen gülerek:
-Bana iyi davran yoksa söylerim.
Yücel kendini sakinleştirmeye çalışarak:
-Tamam.
Müzeyyen, Gül, Mustafa ve Q en sonunda döndüler.Ve yapraklardan sağlam bir kamp yaptılar.Mustafa Q’ya:
-Peki bu Mavi Taş nerde?
Q çantasından bir harita çıkararak:
-Haritaya göre üç şehir arası, bir ormanda, bir mağaranın içinde, Güneş Heykelinin üzerinde.Bu üç şehrin adları Paperds, Carso ve Dockteerbly.Bize en yakın olanı Carso.
Mustafa:
-Hım, bize yeni bir görev düştü desene.
Bu sırada Ali'nin içi daha da garipleşiyordu.
Ertesi sabah grup Carso şehrinin yolunu tuttu.İlk yemeklerini Louiden şehrinde yediler.Daha sonra yollarına devam ettiler.Şen yeni topladığı bitkilere seviniyordu.Yücel Mustafa’yla konuşuyordu.Q yok olan kasabayı düşünüyordu.Gül ise Müzeyyen’e bir şeyler gösteriyordu.Ali yeni bir espri düşünüyordu.İlk çıkan tabelada “Carso 8943m Dockteerbly 10034m Papedrs 55798m” yazıyordu.
Yollarına devam eden grup 3 saat sonra yine bir tabelayla karşılaştılar.Tabelada “Carso’ya hoş geldiniz” yazıyordu.
Geceyi bir otelde geçirdiler.Ali Gül’e:
-Bak şunu dinle.İki çift kaç eder?
Gül sıkılmış vaziyette:
-Kaç eder?
Ali gülerek:
-Bir eder, ha ha haa.
Yücel yine gizlice çizgi roman okuyordu.Derken herkes uyuya kaldı.
Ertesi sabah Mavi Taş’ın olduğu ormana doğru Şen, Mustafa, Ali ve Q gitmişti.Yücel otelde Müzeyyen’e:
-Niye beni almadılar?
Müzeyyen buna cevap veremedi.
Mustafa, Q, Ali ve Şen ormanın yolunu tuttular.Mustafa Q’ya merakla:
-Şu ormanın adı ne?
Q Mustafa’ya bakarak:
-İki ismi var.Biri Shadow Trees.Diğeri ise Mavi Orman.İkinci adını Mavi Taş’tan alıyor.
Bir süre yürüdüler.Yolda grubun hiç görmediği bitkiler ve hayvanlar vardı.Benekli bir ayı zararsız, yer elması, bembeyaz bir tüylü hayvan, ve rengarenk bir hamam böceği.Q ilerdeki kayalığı işaret ederek:
-Şuradaki kayalık sahte.
Ve hemen kayalığa koştular.Kendilerini yeri kumluk bir mağarada buldular.Karşılarına dev bir heykel çıktı.Q:
-İşte burası.Tepesine bakın.
Göz kamaştıran bir masmavi taş çıktı.İşte Mavi Taş’tı bu.Mustafa taşı almaya çalıştı ama dokunamadan geriye itildi.Q bir gözlük takarak:
-Tam tahmin ettiğim gibi.Elektronik bir kalkan var.Bu dünyada bu kalkan da tek bir delik açabilecek şey var.Oda Kar Buz Büyüsü adında her yeri beyaz, soğuk, donuk, suyla kaplı bir çiçek.Şen cebinden bir kutu çıkartarak:
-Yani bunun gibi mi?
Q heyecanla:
-Aynısı.
Mustafa:
-Şen üzgünüm ama o çiçekleri kullanmalıyız.
Şen birazcık üzülmüş şekilde:
-Biliyorum, alın.” diyerek kutuyu Q’ya uzattı.
Q çiçeği havaya kaldırıp heykele vurdu.Mustafa da Mavi Taş’ı aldı.
Ali delirdi, vampir ortaya çıktı.Vampir:
-İntikamımı intikamımı alıcam alıcam.
Mustafa hemen Mavi Taş’ı öne çıkardı vampir yok oldu.
(Devam edecek)
BİR ADAMIN HİKAYESİ - 2


Q kim?

Kasabaya vardıklarında, kasabanın hastanesine gittiler.Vardıklarında Ali ve Şen danışmana:
-Arkadaşımız ağır yaralı.
Hemşire koridorun sonuna işaret ederek:
-Acil odası koridorun sonunda.
Ali sevinçle:
-Teşekkürler.
Şen tanıdık bir koku aldı.Ali:
-Geliyor musun Şen?
Şen:
-Geliyorum Ali.”diyerek yavaş yavaş Ali’nin yanına gitti.
Cerrah Mustafa’yı bir sedyeye koyup acil odasına götürdü.
Yücel merakla Ali’ye şunu sordu:
-Nasıl uyandın?
Ali şöyle cevap verdi:
-Çığlık sesi duydum.
Müzeyyen telaşla:
-Acaba iyileşebilecek mi?
Şen:
-Beklemek için Mustafa’nın iyileşmesini dilemeliyiz.
Ali haklılıkla:
-Evet iyi bir yöntem.
Yücel gülerek:
-Hastanenin adı ne biliyor musun?
Ali Yücel’i deli sanarak:
-Ne?
Yücel gülerek cevap verdi:
-Kuduz Sansar.
Ali sıkılmış bir halde:
-Ay çok komik.
Acil odasının kapısı açıldı.Müzeyyen, Şen ve Ali heyecanla:
-İyileşecek mi?
Doktor elindeki kan alma aletini havaya kaldırarak:
-Mustafa’yı bir vampir ısırmış galiba.
Müzeyyen:
-Sahi mi?” diyerek etrafına baktı.
Doktor acil odasına bakarak:
-Birazdan yara izlerinin fotoğrafını getirecekler.
Ali merakla acaba ne oldu diye düşünüyordu.Şen danışmanın yanına gitmeye çalışıyor, Müzeyyen ise izin vermiyordu.
Aradan 5 dakika geçti.Doktor elinde bir fotoğraf ve röntgenle geliyordu.Doktor elindeki fotoğrafı kaldırarak:
-Gerçekten de bir vampir ısırmış, bakın.
Müzeyyen telaşla:
-İnanmıyorum, gerçekten mi?
Doktor yanına bir hemşire geldi ve şöyle dedi:
-Çok kan kaybetmiş.Kana ihtiyacımız var.Kanı B pozitif olan kim var.
Şen, Yücel ve Müzeyyen Ali’yi işaret ederek:
-Ali’nin kanı B pozitif.
Ali yüzü kızararak:
-Evet benim kanım B pozitiftir.
Hemşire:
-Gel benimle.” diyerek gittiler.
Hastaneye garip kılıklı bir kadın geldi.Ve hastaların kaldığı odaya doğru hızlı, hızlı gitti.Şen danışmanın yanına gidecekken Müzeyyen elinden tutarak geri çekti.Yücel Ali’yi merak etti.Ve gizlice acil odasına girdi.İçersi Yücel’e göre çok kötü kokuyordu.Yücel sessizce bir odanın kapısının yanına geldi.Odanın kapısının yanındaki yazıya baktı.”Kan alma ve öldürücü hastalıkları aşılama odası.” yazıyordu.İçeri baktı.İçerde uyuya kalmış bir doktor vardı.Ama Yücel uyuyan doktorun yanındaki masaya baktığında makarna ve et görmüştü.Hemen tabağın yanındaki çatalı alarak makarnayı tattı.Yücel sessizce:
-İğrenç bunun tadı.
Daha sonra acil odasının başka bir bölümüne sessizce gitti.
Bu sırada acil odasından ilkönce Ali çıktı.Arkasından bir cerrah, iki doktor ve Mustafa’nın olduğu bir sedye geldi.Şen ve Müzeyyen koşarak Mustafa’nın olduğu sedyenin yanına.Şen ağlayarak:
-Sen benim en iyi dostumsun.
Üst kattaki 31. numaraya gittiler.İçerde Mustafa gibi vampir tarafından ısırılmış iki kişi kitap okuyordu.Arada sırada ”Ah” diyorlardı.Doktorlardan biri Müzeyyen’i koridora çekerek:
-Mustafa beyi bir vampir ısırmış biliyorsunuz.
Müzeyyen elini eline vurarak:
-Evet.
Doktor:
Mustafa beyi bir tek ameliyat ve kan vererek kurtaramadık.
Müzeyyen şaşırarak:
Nasıl yani?
Doktor arkadaki hemşireye işaret yaptıktan sonra:
-Q diye biri kurtarır bir tek.
Müzeyyen merak ve ciddiyetle:
-Q kim?
Doktor hemşirenin getirdiği deftere bakarak:
-Vampirlerin ısırdıkları insanları iyileştirir.Bu ülkedeki çoğu hastanede çalışır.Q başka bir şehirde olabilir.
Müzeyyen:
-Buraya gelemez mi?
Doktor elindeki defter işaret ederek:
-Bu defterde programı yazıyor.Durun bir dakika bakiyim.Buldum!Bakın bu gece ya da yarın gece burada olacak.Müzeyyen bir an için rahatladı.
Bu sırada danışmana bir kadın geldi.Ve danışmana sessizce:
-Gül hiç zamanımız kalmadı.
Gül masanın altından yedi silah çıkartarak:
-Gidelim bayan Q.
Daha sonra 31. numaranın kapısı çalındı.İçerdeki doktor kapıyı açtı.Doktor büyük bir heyecanla:
-Bayan Q bu sizsiniz.Buyrun içeri girin burada üç tane hasta sizi bekliyor.
Q Mustafa’yı işaret ederek:
-Pencere kenarındaki gelsin.
Doktor köşedeki iki diğer doktoru işaret yaparak yanına çağırdı.Ali doktora:
-Siz galiba burada konuşmadan çok işaret yapıyorsunuz.
Doktor yanıt olarak:
-Evet doğru.
Bu sırada Yücel acil odasının kapısından çıktı.Ve danışmanın elinde silah olduğunu gördü.Hemen yanına koştu.Yücel ciddiyetle:
-Burada ne oluyor?
Danışman şapkasını çıkararak:
-Acil bir durum.
Yücel şaşkın şaşkın:
-Gül senin burda ne işin var?
Gül ciddiyetle:
-Zamanımız yok.Hastane ve kasaba yok olmadan gitmeliyiz.
Yücel daha da bir şaşkınlıkla:
-Ne yok olması?
Gül:
-Bak bu hastanede bir vampir var.Ve bu vampir yavaşça hastanedekilerin kanlarını emecek.Ve çok enerji alacak.Bu enerjiyle bu kasabayı tamamen yok edecek.Yok ederken de kasabadaki bütün insanların kanlarını emecek.Bak çok enerji almaması için bütün kasabaya sonik bombalar koy.Böylece az enerji alacak.
Yücel anlamış vaziyette:
-Tamam.
Q, Ali, 2 doktor, 1 cerrah, 3 hemşire, sedye içindeki Mustafa ve Şen acil odasının kapısına geldiler.Ali ve Şen dışındakiler acil odasına girdiler.Gül Şen’nin yanına geldi.Gül:
-Tehlike altındayız Şen.
Şen şaşkınlıkla:
-Nasıl yani?
Gül:
-Şen benim Gül.
Ali kolları bağlı şekilde:
-Evet Şen o Gül.
Şen:
-Peki burada ne işin var?
Gül:
-Ben ve Q vampirlere karşı savaşıyoruz.
Şen merakla:
-Yani bir tek vampirden fazlası var.
Gül:
Vampirler hastalık taşır.Bu hastalıkla insanları etkiler ve onları, vampir yapar.
Şen:
-Anladım.
Yücel ise kasabanın dört bir yanına sonik bombalar dağıtıyordu.En sonunda dağıtma işlemi bitmişti.Ve koşarak hastaneye gitti.Hastaneye vardıktan sonra Gül’e şunu dedi:
-Dağıtım işlemi tamamlandı.
Şen ve Ali şaşkın şekilde:
-Ne dağıtımı?
Gül elini başına vurarak:
-Olamaaz.
Yücel hızlı konuşmaya çalışarak:
-Bakın bu hastanede bir vampir var ve bu hastanedeki herkesi öldürecek.Ve buradan aldığı enerjiyle bütün kasabayı yok edecek, yok ederken de insanların kanlarını emecek.
Ali:
-Anladık.
Q ve Mustafa acil odasından çıktı.Q ciddiyetle:
-Buradan çıksak iyi olur.
Mustafa:
-Ne olduğunu biliyorum.
Ali yine garipleşti.
Bir patlama oldu ve vampir çıktı.Gül Ali’ye silahı attı ve şöyle dedi:
-Silahla vampire vur, bu onu yavaşlatacak.
Ali Gül’e dönerek:
-Ama karım üst katta kaldı.
Yücel koşmaya başlayarak:
-Ben onu geri getiririm.
Ali silahla ateş açtı.Vampir yavaş, yavaş geriye itiliyordu.Yücel asansöre doğru koştu.Tam asansörle üst kata çıkarken asansör durdu.

(Devam edecek)

BİR ADAMIN HİKAYESİ - 1

Başlangıç

Mustafa adında bir adam vardı. Bir gün yürüyüşe çıktı. Derken arkasından onu takip eden garip bir kişi vardı.Adam bir hana girdi.Takip eden kişi de hanın arkasına gitti.Mustafa’nın en iyi arkadaşı Ali ona:
-Dün olanları duydun mu?
Mustafa ise şöyle karşılık verdi:
-Duymadım, ne olmuş?
Ciddi bir şekilde Ali şöyle demiş:
-Dün aynı anda 20 kişi öldü ve 50 bina çöktü!
Mustafa irkilerek:
-Sahi mi?
Ali yine ciddi bir şekilde:
-Bu gece pek uyumasak iyi olur.Hatta kaçsak.Heheeeeee
Mustafa şaka olduğunu sanarak:
-Çok komik, beni gerçekten korkutmayı başardın.
Ali şaşırarak:
-Ben sana şaka yapmıyorum.
Mustafa karşılık vermiş:
-Tabii tabi.
Ali çıldırarak:
-O burada! o burada! işte o! işte o!”, diyerek bir kadını işaret etti. (Daha önceden Ali’nin karısı kaybolmuş ondan.)
Mustafa şaşırarak:
-Galiba çıldırdı.Onu götür Yücel.
Daha sonraki günler yine ölüm olayları oluyordu.Bu yüzden mahallenin muhtarı mahalleyi mühürletme kararı aldı.Bu bütün mahalle halkını etkiledi.Mustafa eşyalarını toplarken kapı çalındı.Kapıyı açtığında Ali’nin katil dediği kadın çıktı.Mustafa:
-Merhaba.
Kadın da merhaba dedi.Bir süre bakıştılar.Adam öyle dalmıştı ki kadının iyi yolculuklar, ben başka bir ülkeye gidicem.Hoşça kal.” dediğini fark etmedi bile.Daha sonra yine kapı çalındı.Mustafa'nın dalgınlığı birden yok oldu.Kapıyı açtığında Ali’yi gördü.”Üzgünüm Mustafa”, dedi.Mustafa Ali’nin özrünü kabul edip içeri girdi.Arkasından da Ali girdi.
Derken gene kapı çalındı.Bu sefer kardeşi ve Yücel çıktı.Yücel’in kardeşi:
-Şey, içeri girebilir miyiz?
Mustafa:
-Evet, dedi.
Daha sonra hoş geldiniz falan filan dediler birbirlerine.Ondan sonra da Yücel sinirli bir şekilde dedi ki:
-Ben bu mahalleyi mühürleme işine sinir oldum.
Ali şöyle cevap verdi:
-Eğer mühürlemezlerse vampir herkesi öldürecek.
Yücel ise:
-Sen de haklısın.
Mustafa:
-Herkes sakin olsun.Başka mahallede ev tutar, iş sahibi oluruz.Mesela, mesela, mesela hep birlikte gidebiliriz.
Yücel’in kardeşi Şen:
-Ben Mustafa’ya katılıyorum.
Ali:
-Kimse benim esprilerim olmadan gidemez.Ben de varım!
Yücel de:
-Ben de varım.
Ertesi sabah yola koyulmuşlar.

Kötü söz

Saat 12:00.Yücel ve Şen terden döküldüğünü belli etmemek için çaba sarf ediyorlardı.Ali garip hareketler yapıyordu.Mustafa ise arkadaşlarını izliyordu.1 saat sonra bir kasabaya varmışlardı.Mustafa:
-Kasabada dinlenelim mi?
Yücel ve Şen:
-Bilmem.
Ali:
-Asıl sen yoruldun mu?
Mustafa:
-Birazcık, azıcık.
Mustafa ve dostları hana girdiler.Ali’nin içi yine garipleşmişti.Ama kendini sakinleştirmeye çalışıyordu.Yücel ise önüne dev bir tavuk konulduğunu hayal ediyordu.Şen de cebindeki bir iple düğüm yapıyordu.Ali birden tanıdık bir ses duydu.Hanın kapısına baktı.Kapı açıldı.Ve Ali gözlerine inanamadı.Bu karısı Müzeyyen’di.Ali karısının yanına gitti.Müzeyyen:
-Ali seni günlerce aradım.
Ali de büyük bir mutlulukla:
-Seni de çok özledim.
Daha sonra Müzeyyen de gruba katıldı.
Akşam olmadan yola koyulmuşlardı.Ali büyük bir istekle:
-Yatacak bir yer bulsak iyi olur.
Şen ve Yücel:
-Bence de.Çünkü akşam olmaya başladı.
Ali gizlice gülerek:
-Benim esprilerimden dinlemek isteyen var mı?
Ali dışındakiler:
-Hayır!
Ali kızarak:
-İyi, tamam.
Şen:
-Yatacak bir yer buldum.
Yücel merakla:
-Nerde?, nerde?”diye etrafına bakındı.
Şen:
-İşte orda.” diyerek bir meşeyi işaret etti.
Yücel uykusu gelmiş bir şekilde:
-Artık yatalım mı?
Müzeyyen Yücel’i deli sanarak:
-Sen delirdin mi, daha saat kaç?
Ali:
-Sakin ol Müzeyyen.
Müzeyyen kendini sakinleştirmeye çalışarak:
-Tamam, tamam.
Bu sırada Mustafa meşe ağacının yanına gidip uygun olup olmadığını araştırıyordu.Yücel çantasından bir kitap çıkarıp okumaya başladı.Şen ise Yücel’in ne okuduğunu anlamaya çalışıyordu.Mustafa:
-Burası uygun.
Yücel okuduğu kitabı yere bırakarak hemen Mustafa’nın yanına koştu.Şen de Yücel’in kitabını alıp baktı.Aslında kitap değil de çizgi romanmış.Bir kitabın kapağını almış.Şen şüphelenmeye başladı.Mustafa saate baktı.Daha saat 17:35’di.Karnı acıkan var mı?
Yücel karnını ovuşturarak:
-Kurt gibi acıktım.
Mustafa:
-Başka kim var?
Ali kafasını ovuşturarak:
-Birazcık acıktım.
Mustafa gözlerini kısarak:
-Galiba herkes acıktı.
Müzeyyen:
-Ben birazcık yiyecek toplamaya gidiyim.
Şen Yücel’e fısıltıyla:
-Sen neden çizgi roman getirdin?
Yücel etrafına bakınıp fısıltıyla Şen’e:
-Lütfen bunu hiç kimseye söyleme.Lütfen!
Şen:
-Belki de olur.
Yücel kızgınlıkla:
-Ne istiyorsun?
Şen gülerek:
-Bana iyi davranırsan olur.
Yücel patlayacak bir şekilde:
-Tamam olur.
Bu sırada Ali yeni bir espri düşünüyordu.Ve bulmuştu da.Mustafa ise çantasını karıştırıyordu.Şen bir süre Mustafa’ya baktı.Ali Yücel’in yanına gitmişti.Yücel Ali’nin elbisesinden tuttu ve şöyle söyledi:
-Sakın bir espri yapma.
Ali korkarak:
-Yok, yok anlatmayacaktım.
Müzeyyen:
-Yemek geldi.
Yücel hemen Müzeyyen’in yanına koştu.
Aradan 10 saat geçmişti.Gecenin karanlığı grubun tahmin ettiği kadar sessiz değildi.Birden karanlığın içinde bir şey belirdi.Ve yavaşça Mustafa’ya yaklaştı.Mustafa korkunç bir sesle:
-Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaah
Mustafa şöyle tekrar ediyordu:
-Kötü söz, kötü söz.
Mustafa’ya yaklaşan şey yok oldu.Ali uyandı.Ali korkunç bir sesle:
-Mustafa yaralı!Yücel!Şen!Müzeyyen!
Diğerleri uyandı.Mustafa’yı kaldırdılar ve öğlen yemeğini yedikleri kasabaya doğru koştular.

(Devam edecek)

Bu arada fantastik bir roman yazıyorum, içinde bildiğiniz çizgi film karakterleri de var. Sonunu tamamlamadım ama büyük bölümünü okuyabilirsiniz, görüşlerinizi bekliyorum. Hatta romanın sonu konusunda bana görüşlerinizi yazabilirsiniz. Aslında benim bir fikrim var ama şimdilik kendime saklıyorum.
Merhaba,

Benim adım Deniz... Türkiye'de İstanbul'da yaşıyorum ve yaşım 11... Çizgi film seyretmekten ve bilgisayar oyunu oynamayı çok seviyorum... Türkiye dışındaki arkadaşlarla haberleşmek isterim... Babam da zaten bu blog'u bu nedenle açtı.
Eğer yorumlarınızı ve düşüncelerinizi bana yazarsanız çok sevinirim...
Herkesin günü aydınlık ve neşeli olsun...