Saturday, November 11, 2006


Kitap Fuarı

Çok güzel bir hafta sonu daha başladı. Herkese iyi tatiller dilerim. Ve bir şey sormak istiyorum. Acaba kitap fuarına ve sanat fuarına) giden var mı? Varsa neler gördüğünüzü anlatabilir misiniz? Ben de size kitap fuarına giderken, gittiğimde ve dönerken neler yaşadığımı anlatacağım.
Geçen cumartesi saat 12:30 gibi çıktık. Otobana girerken tahmin edin ne oldu? Kar yağıyor. Bembeyaz noktalar rüzgarla birlikte süzülüyordu. Kimisi aşağı inip tekrar yukarı çıkıyor, kimisi arabaların camlarına yapışıyor, kimisi de yere konuyor. Heyecanla karları izliyordum. Acaba kar tutar mı diye düşündüm. Annem “İlk yağan kar tutmaz” dedi ve heyecanımı kesti. Bu sözün doğruluğunu bu yazının sonunda öğreneceğiz. Kar yüzünden yollar tıkanmıştı. Bu yüzden fuara gitmek iki saatimizi aldı. Avrupa Yakası’nın büyük bölümünde kar tutmuştu. İçimde yeni bir heyecan belirmişti. Ama daha sonra Avrupa Yakası’nda daha önceden kar yağdığı aklıma gelmişti ve yeniden heyecanım gitmişti.
Kitap fuarının oto parkı kalabalıktı. Sonunda arabadan çıktık. Arabadan çıkmadan önce dereceye baktığımda 1 derece yazısını gördüm. (Çok soğuk). Kitap fuarına en yakın giriş sanat fuarındaydı. İçeri girdiğimizde güzel bir sıcaklık yaşadım. Biraz resimleri, camdan heykelleri ve onun gibi şeyleri gezdik. Sonra da kitap fuarına gittik. (Yılda bir kez yakalanabilecek bir şans yakalamıştım. İstediğim her kitabı alabilecektim. Yani en azından her kitap türü şeye bakabilecek ve beğenirsek alabilecektim.) İçerde nice kitapçılar ve içlerinde de nice kitaplar vardı. O kadar fazla bakınmadık birinci salonda. Altı yedi gerekli kitap aldık. Ondan sonra ikinci salona girdik. Orada da annem ile babam birkaç kitap aldı ve otoparka gitmeden önce sanat fuarına yine bakındık. Güzel resimler vardı. Çocukların özellikle ablalarından nefret eden oğlanların resmi vardı. (Örnek olarak; bir oğlan rahatça televizyon izliyor, arkada annesi ve ablası var, annesi ablasına kızıyor, ablası bir sandalyeye iple bağlanmış ağzı da bir bantla kapatılmış, ağlıyordu. İlginç değil mi?) Ablalar kızmayın ve kardeşlerinize de “Böyle bir şey yaparsan kötü olur” demeyin. Onlar nede olsa küçük, hayal güçleri büyük. Benim en sevdiğim resim türü ayrıntısı fazla olan resimdir. Fuarda böyle birkaç resim gördük. Yapanın adını hatırlamıyorum şimdi. Ama çok beğendim. Sanırsam sanat fuarı hala devam ediyor. İmkanı olanlar hemen görmeli bu fuarı.
Dönerken karın Asya Yakası’na geldiğini öğrendik. Bu yıl ilk yağan kar. Eveeeeeeeet! Eve geldik ve büyük sorumuzun cevabını öğrendik. İlk yağan kar tutar mı tutmaz mı? Eveeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeet! Tutar!
İstanbul’da oturmayanlar veya bana ne diyenler için de yazımı yarın yazacağım.
10/11/2006

*****

Saturday, November 04, 2006


Escher

Evet okullar açıldı. Tatilden dinlenmiş olarak döndük. Dışarıda sağanak yağıyor ben evde bu yazıyı yazıyorum. Yazılarımı sık sık yazamadığım için üzgünümL. Neyse konuya dönelim. Resim sevenler için bir şey söylemek istiyorum. Escher adındaki bir resim sanatçısı göz yanılması olan resimlerden çiziyormuş. Yani bir resimden iki resim çıkıyor diyebiliriz. Ben bu resmini beğendim(yukarıda). Bu ressam hakkında bilgi sahibi olanlar lütfen bana yorum yazıp bildirsinler.

Thursday, November 02, 2006


Şeytan Sofrası

Evet. Yola devam ediyoruz. Piknik alanlarından, göllerden, çayırlardan, geçiyoruz. Yoldan geçerken yanık ağaçlar gördük. Annem ve babam eskiden buranın yandığını söyledi (Lütfen piknik yaparken ormanda yanıcı şeyler bırakmayın. Cam da buna dahil. Ve ateşi söndürmeden gitmeyin. Lütfen ama lütfen yangın gördüğünüz zaman 111 Orman Yangını hattını arayın.) Sonundan dağın tepesine vardık. Şeytan Sofrası adında bir kafe vardı. Arabadan çıktıktan sonra. Manzaraya baktım. Göz kamaştırıcıydı. Gün batımı harikaydı. Daha sonra dağın kenarlarına baktık. Tüm adayı ormanlar kaplıyordu (başka bir adadayız). Daha sonra Şeytanın Ayağını görmeye gittik. Çok büyük ve genişti. Ayağa bakanlardan birisi “Geçen yıl daha belirgindi” dedi. Başka biri de “Ayağa atılan paraları garsonlar gelip topluyordur” diye espri yaptı. Bir yere oturup manzaranın tadını çıkardık. Her zevkin sonu vardı. Hava karardı. Ama daha akşam yemeğine gidiceğiz. Ne de olsa tatildeyiz. İstediğimiz zaman akşam yemeği yiyebilirizJ.
Akşam yemeği için Cunda’ya gittik. Önceden bahsettiğim gibi bir sürü balık restoranı vardı. Biraz yürüdükten sonra Deniz Restoran adında bir yere gittik. Çok çeşitli balıklar vardı. Siz düşünün. Türkiye’de kaç çeşit balık varsa burada onların 1/6’sı vardı. Midye, çiroz, çipura, levrek v.b.(Anlatsam bitmez.) Sonunda bir yere oturduk. Deniz kıyısında güzel bir akşam yemeğiJ.
İşte tatil böyle geçti. Tatili şimdiden çok özledim.

Not: Yazdığım bir kısa hikaye var. Yakında burada.