Monday, February 27, 2006

BİR ADAMIN HİKAYESİ - 11

Ayy çok korktum!

Mustafa kendine bir tokat attı. Ve bu arada New York’a girdi. Etrafındaki kişiler ona:
- Wonderful men! Amazing Mr Mustafa.
Mustafa onlarla ilgilenmedi. Ve doğruca tren istasyonuna gitti. Sıraya girdi. Sıra ona geldiğinde:
- One ticket, please.
Kasada duran kişi:
- Where are you going?
Mustafa etrafına bakındı. Birisinin okuduğu kitapta “East Gackle Times” yazıyordu. Mustafa biletçiye:
- East Gackle.
Biletçi:
- Okay.
Biletçi bileti verdi. Mustafa istasyona girdi. İçerde “Hot Dog, Chili Con Carne, Turkey, Spagetti adlı yiyecek satanlar vardı. Bir sandalyeye oturdu. Diğerlerini unutmaya çalıştı. Trenin ne zaman geleceğini 10 dakka sonra çözebildi. Derken istasyonun karşı tarafında Osman bey dışında tüm grup belirdi. Mustafa kendi kendine:
- Hay aksi. Off.
Derken Ali ve Q yanından geçti. Ama fark etmemişlerdi. Ali Q’ya:
- Bu ne?
Q:
- Aaa o mu?Şey acılı çorba. Meksika usülü acılı çorba. Aslında akşam yemeğini burada edebiliriz. Nasıl olsa trenin gelmesine 5 saat var diyerek diyerlerinide yanlarına çağırdı. Diğerleri geldi. Ali Gül’e bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Gül ise ona aldırış etmedi. Hep birlikte Mustafa’nın tam karşısındaki restorana gittiler. Mustafa yaylı bir yatak bulup yattı. Saatini ayarladı. Ve uyudu. Q ve Peter yemekten erken kalkıp yayyı yatak aramaya başladı. Aradan 4 saat geçti. Mustafa uyandığında restoranlar ve dükkanlar kapanmış istasyon sessizliğe bürünmüştü. Mustafa bir saatini grup üyelerini kızgınca bakmakla geçirdi. Sonra tren geldiğinde, gizlice trene girdi. Grup da arkadan girdi. Mustafa hemen bir kamara tuttu ve hemen uyumaya başladı. Ertesi gün saat 12:00 East Gackle’a varmıştı. İndiğinde hemen bir otel aramaya koyulmuştu. Hala gruptan bir haber yoktu. Derken iki katlı bir eve rastlamıştı. Kapıyı çaldı. Kapıyı sarı saçlı bir çocuk açtı. Sarı saçlı çocuk:
- Benimle mi konuşacaksınız yoksa ailemle mi?
Mustafa şaşkın halde:
- Ailenle.
Sarı saçlı çocuk:
- İleride merdivenlerin sağındaki odadalar.
Mustafa ayakkabılarını çıkarıp merdivenin sağındaki odaya geçti. Sarı saçlı çocuk da arkasından gitti. Sarı saçlı çocuğun babası:
- Mevzu nedir?
Mustafa yanıt olarak:
- Şey, kalacak yer arıyorum da. . .
Sarı saçlı çocuğun babası da:
- Burada kalabilirsiniz, bizim için hiç sorun olmaz.
Mustafa şaşkın, şaşkın:
- Yeni geldim buralara da yer arıyordum. Yani şey size yük olmam değil mi?
Sarı saçlı çocuğun babası rahatlamış şekilde:
- Oh, ne yok olmazsınız.
Sarı saçlı çocuk:
- Merhaba, adım Andy. diyerek elini uzattı. Mustafa da elini uzattı. Tam el sıkışacakken Andy’nin babası:
- Hayır, yapma!
Mustafa hiç bir şey anlamadan:
- Niye?
Andy:
- Lafa karıştım üzgünüm ama basitçe tokalaşacağız.
Andy’nin babası elini Andy’nin eline işaret etti. Mustafa Andy’nin eline baktı. Andy’nin elinde şaka malzemesi gördü. Mustafa:
- Çok ayıp. Ha bu arada sizin adınız ne?
Andy’nin babası:
- Adım Hall ya seninki:
Mustafa:
- Adım Mustafa.
Andy ve Hall heyecanla:
- Aaa, sen, şu ünlü vampir yok edicisin.
Mustafa kızararak:
- Evet o benim.
Hall:
- Peki diğerleri nerede?
Mustafa odadan çıkmaya çalışarak:
- Şey o konuyu açmayalım.
Andy:
- Seni anlıyorum.
Hall:
- Seni odana götüreyim. diyerek merdivenlerden yukarı çıktı. Mustafa odayı gördükten sonra:
- Tamam kalabilirim. Şimdi fiyat konusunu konuşalım. . .
Saat 22:17’de grup ev arıyordu. Ali hem yürüyerek hem de terleyerek:
- Yahu bir durmayacak mıyız?
Yücel:
- Hakikaten de ha.
Q kızarak:
- Buraya niçin geldik ha o zaman! O zaman siz gidin! Beceriksizler.
Yücel de kızmaya başlayarak:
- Şşşşt, dövmeyim seni ha.
Gül Q’nun önüne çıkarak:
- Önce beni geç şişko ayı.
Ali:
- Sen nesin ha?Boş kafa ne olacak:
Gül:
- Senin pestilini çıkar miyim.
Müzeyyen:
- Kocama dokunursan seni öldürürüm.
Jack:
- Keşke Mustafa gibi Osman beyin yanında kalsaydım.
Q:
- İyi git o zaman.
Jack:
- Hey sözlerine dikkat et.
Q alaycılıkla:
- Etmemsem ne olur?
Peter:
- Bir şey bilmeyen salak.
Q Peter’a tekme atmaya çalıştı ama Yücel onu engelledi. Yücel:
- Terbiyesiz.
Lapacı:
- Doğru konuş Yücel!
Jack:
- Lapacı tüm yaptıkların arasında en saçma olanı buydu.
Lapacı:
- Ama efendim. . .
Jack:
- Sus.
Q:
- Kapa çeneni aç gözlü.
Jack kılıcını çıkardı ve:
- Hiçbir şey bilmiyorsun. Ben senden daha fazla şey biliyorum. Lapacı onla mı olacaksın yoksa benle mi?
Lapacı şaşırmıştı. Daha önce çılgın korsan Jack ile hiç böyle bir ilişkisi olmamıştı. Q:
- Dana beyinli.
Yücel Q’ya yumruk attı. Peter da Gül’e tekme attı. Jack ise Lapacıyı Q’nun yanına fırlattı. Müzeyyen:
- Biz gidiyoruz. diyerek gittiler. Lapacı kederlenmişti. Q ise arkalarından küfür yağdırıyordu. Gül de Q ne yapıyorsa onu yapıyordu. Geceyi Mustafa hariç herkes uyuyamamıştı.
Osman bey grubu çok merak etmişti. Bu yüzden uyku tutmamıştı. Osman bey de kitap araştırmasına devam etmeye karar verdi ve elebaşının kalesine gitti. Saat 01:23 olmuştu. Ve Osman bey aradığını bulmuştu. Ve eve gitti. Eşyalarını topladı. Ve doğruca tren istasyonuna gitti. Saat 09:30 olmuştu. Mustafa kahvaltısını bitirmişti. Daha sonra cep telefonu çalındı. Açtığında duyduklarına inanamadı. Şok olmuştu. Bu önceki yaşadıklarından da kötüydü.
(devam edecek)

Friday, February 24, 2006

NASIL YANİ! NE BU ŞİMDİ... NI NI NI NINNN


Dün haberleri izliyorduk... O ne... Dünyanın Sonu Hakkında 10 Senaryo... Ne bu ya şimdi, haber mi?..
Ben elektrikli otomobillere binmek istiyorum daha, ne dünyanın sonusu... Lütfen yani...

Tuesday, February 21, 2006



Değerli dostlarımız arasındaki Muz ve Sponge Bob'ı da unutmayalım...

Sunday, February 19, 2006


ŞİRİNLER, PIGLET, ÇILGIN ZÜRAFA, TAVŞAN ve
MİKİ FARE, BENİM İYİ DOSTLARIMDIR




Onlar da benim gibi kar yağmasını bekliyor ama bitti galiba...




Bu arkadaşlar beni okula giderken uğurluyorlar ....


BİR DOĞUM GÜNÜ

Cuma günü Çağdaş’ın doğum gününe gittim. Servisten ve sınıftan birçok arkadaş gelmişti. Güzel bir doğum günü oldu, çok eğlendik. Doğum günü pastasında kahve tadı vardı, çok hoşuma gitti. Krakerler, sigara böreği ve cips yedik. Arkadaşlar doğum günü hediyesi olarak bilgisayar oyunları, günlük defteri gibi şeyler getirmişlerdi. Ben de güzel bir resim çerçevesi hediye ettim. Hediyelerin hepsini açtığında Çağdaş çok mutlu oldu.
Sonra Çağdaş, küçük salonda bize Digitürk’ün müzik kanallarından güzel bir müzik buldu. Hepimiz dans ettik. Sonra hepimiz yastık savaşı yaptık. Saatler hızlı geçti, birkaç saat sonra birer ikişer partiden ayrıldık. Çağdaş ile biz yakın oturuyoruz. Hava güzel olduğunda dışarıda birlikte oynuyoruz. Çağdaş çalışkan bir arkadaşımız, dersinde iyi notlar alır. Herkesle iyi geçinir, bu yüzden ben de onu çok severim. Bana doğum günü fotoğraflarımı gönderirse blog’uma koyacağım.
Şu günlerde Red Alert oynuyorum. Babam da bu yüzden hep sinirleniyor ve bana kesirleri çalışmamı söylüyor. Oysa ben daha çok oyun oynamak istiyorum. O bilmese de ben arada çalışıyorum. Mesela dün ölçüleri çalıştım, test kitabından otuz tane soru çözdüm. İşte böyle.
Abimle de oynuyorum, bana bazen oyunları çözmemde yardımcı oluyor. Arada bir de güreşiyoruz.

Thursday, February 16, 2006

BİR ADAMIN HİKAYESİ - 10

Son hazine avcılığı

Ertesi sabah saat 07:00 sıralarında grup ve 2. Şahıs yola çıktılar (Osman bey bunun için çok yaşlı olduğunu düşündüğü için gelmedi). Grup heyecanla ormana girdi. Jack bir yandan mırıldanıyor, bir yandan da önüne bakıyordu. Diğerlerinin hepsi de yarış yapıyormuşçasına gidiyorlardı. İki saat sonra grup, etrafı ağaçlar ve çiçeklerle çevrili bir yere geldi. Herkes durup etrafına bakındı. Jack hala mırıldanıyordu. Yol beşe bölünüyordu. Ali:
- Şimdi ne yapacağız? İçimizden biri tek kalıcak.
Mustafa:
- Yücel sen kuvvetlisin, sen tek gideceksin.
Yücel tamam anlamında başını salladı. Mustafa:
- Ali ve Müzeyyen soldaki yoldan gidecek. Jack ve Lapacı soldan önceki yola gidecek. 2. Şahıs ve ben ortadaki ve Yücel en sağdaki, Q ve Gül ise sağdan önceki yoldan gidecek.

- Eğer aradığımız şeyi bulursak bağırın tamam mı?
Mustafa dışındaki herkes:
- Tamam!
Bütün gün grup, kitabı aradı. Saat 24:00’te bütün grup yatacak bir yer ayarlamaya başladı. Ertesi sabah oldu. Mustafa ve 2. Şahıs sonunda bir yere vardılar. Bir kaleye varmışlardı.

2. Şahıs:
- Hmm. Burası olmalı.
Mustafa:
- Emin misin?
2. Şahıs:
- Evet.
Sonra Mustafa ve 2. Şahıs içeri girdiler. Bu sırada Q ve Gül, derin bir dereye vardılar. Gül:
- Ben yüzme bilmem. O yüzden geçemem. Sen devam et.
Q:
- Hayır! Derenin sol tarafına doğru gideceğiz. Bir kitapta okumuştum. Derelerin sol tarafına gidince hep bir yere ulaşılırmış.
Gül:
- Anladım.
Aradan 2 saat geçtikten sonra Gül ve Q mermerden yapılmış duvarlara vardılar. Q:
- Evet, derenin neden bu kadar derin olduğu anlaşıldı.
Duvarın arkasından bir ses:
- Buldum!
Gül:
- Jack’in sesi.
Q:
- Arkana bak.
Gül arkasına baktı. Arkada Yücel ve Lapacı geliyordu. Lapacı:
- Gelin, arkada bir giriş var. diyerek Yücel’le gösterdiği yere doğru koşmaya başladı. Q ve Gül de arkalarından gitti. Yücel duvardaki bir çatlağı işaret ederek gösterdi. Lapacı:
- Bu çatlağı kırabilirsek kaptanı buluruz.
Yücel:
- Hmm, ben tahtaya benzer şeyleri kırabilirim ama mermeri bilmiyorum.
Bu sırada Jack bağırarak:
- Yardım edin!
Q:
- Denemek zorundayız.
Yücel aceleyle:
- Tamam.
Yücel sıkıca yumruğunu tutarak mermere vurdu. Yücel ağlıyormuşcasına:
- Aaaaaa, çok canım yandı. diyerek gözlerini 10 saniyeliğine kapattı. Açtığında ise etrafını 10 kılıçlı askerler etrafını çevirmişti. Bir asker ise onu iple bağlıyordu. Arkadan bir darbe yedi ve bayıldı. Ertesi gün Jack, Lapacı, Ali ve Yücel kendilerini bir hapisanede duvara zincirlenmiş gördüler. Ali:
- Ah harika, duvarla birleşmişiz.
Yücel:
- Ne, sen de mi yakalandın?
Ali:
- Evet.
Jack:
- Ah Lapacı, hep senin yüzünden.
Lapacı:
- Ama kaptan iyi tarafından bakar mısın?
Jack:
- Bunun iyi tarafı neresi?
Lapacı:
- En azından aradığımız şey burada olmalı.
Jack:
- Nasıl yani?
Bu sırada Yücel ve Ali boş boş Jack ile Lapacı’nın tartışmasını izliyordu.
Lapacı:
- O zaman bunların sorumlusu kim?
Jack:
- Eğer bunun sorumlusunu bulursam var ya. . .
Ali:
- Hey bu yeşil duman da ne, diyerek ilerden gelen yeşil bulutu, kolundaki zincirleri “şangırt!” diye sallayarak gösterdi. Bu yeşil bulut hapisaneye girdiğinde Jack, Lapacı ve Yücel bayıldı. Ali biraz daha dayanarak içinden “Spider- man yardıma ihtiyacımız var” dedi ve bayıldı.
Mustafa ve 2. Şahıs bu iki gün içinde peşlerindeki asker ve gardiyanlardan kurtulmaya çalışıyordular. Derken artık peşlerinde çok güçlü silahlı kişiler gelmeye başladı. Bu kovalamaca sonunda bir yerde atlattılar. Mustafa ve 2. Şahıs’ın karnı çok acıkmıştı. Mutfağa bir yerde rastlamışlardı ama tekrar geri dönmeleri çok tehlikeli idi. Mustafa solgun halde:
- Şimdi nasıl açlığımızı susturacağız.
2. Şahıs’ta solgun halde:
- Bilmiyorum, ama sen çok solgun görünüyorsun.
Arkadan tanıdık bir ses:
- Bırakın beni, bırak diyorum!
Mustafa'nın solgunluğu giderek:
- Bak bu Q’nun sesi.
2. Şahıs hala solgun halde:
- Duyamadım.
Mustafa:
- Şşşt. Gidiyoruz. dedi ve 2. Şahıs’ın elinden tutup Q ve çevresindeki dört silahlı adamı izlediler. 1 saat boyunca onları izlediler. Daha sonra basit bir çete evindeki bir mutfak dekorasyonu olan bir odada takılıp kaldılar. Bu odada iki silahlı adam, bir saat, masa, üç sandalye, bir yiyecek makinesi, dolaplar, pizza kutusu ve bir de fırın vardı. Mustafa odanın kapısın da sesizce:
- Şimdi ne yapıcağız. Q’yu kurtalmalıyız bay 2. Şahıs (Bay deyince 2. Şahıs daha hızlı düşünürmüş).
2. Şahıs:
- Hmmm. Dur ben iyi rol yaparım. Bak şimdi şöyle yapıcan. . .
Aradan 5 dakika geçti. Mustafa nöbetçilerin görüş alanlarına girip, çıktı. Nöbetçiler de onu izlemeye koyuldular. 2. Şahıs hemen etrafında para aramaya başladı. Onun yerine yerde bir sopa alıp yiyecek makinasına vurdu. İçinden iki yumurtalı sandviç ve reçelli kek çıktı. Arkadan bir ses:
- Orada neler oluyor, dedi. 2. Şahıs hemen reçelli kekikin reçelini çıkarıp sesin geldiği kapıyı reçeli sürdü. Arkadan Mustafa geldi:
- Onlar geliyor çabuk, ne yapacaksan yap!
2. Şahıs yumurtalı sandviçleri fırına koydu ve masadaki bir silahı alıp Mustafa’ya attı ve:
- İlerideki kapıyı vur çabuk!
Mustafa silahla yapıştığı kapıyı vurdu. Kapı açıldı ve iki baygın adam gördü. 2. Şahıs:
- Gidelim.
Mustafa ve 2. Şahıs kaçarken alarmın çaldığını duydular.
Bu sırada Q ve Müzeyyen’i idam etmek için hazırlıklar yapılıyordu. Ve bu hazırlıkları bitirmek üzereydiler. Aynı zamanda Ali de idam edilmek için salona getiriliyordu. Onu zindandan alırken Yücel kızgınlıkla götürenlere bakıyordu. Çok fena kızmıştı. Jack gözlerini kısarak:
- Onu rahat bırakmazsanız kılıcımı yersiniz!
Ali’yi götürenlerden biri:
- Tabii tabii.
Lapacı:
- Peki neden götürüyorsunuz. diyerek Yücel’e göz kırptı. Yücel ise hiçbir şey anlamamıştı. Ali’yi götürenler hala Lapacı’nın sorusunu düşünüyordu. Ali kendisini götürenleri tekmeledi, ve kurtuldu. Yücel de zincirleri kopardı. Ve aniden zindanda 5 silahlı adam kontrolüne aldı. Ve aniden ağlar kapıdan 3 silahlı adamı bağladı. Birden Spider- man diğer iki adamanın üstüne atlayıp bayılttı. Ve Spider- man emin bir şekilde:
- Hemen buradan çıkın. dedi ve diğerlerini zincirlerden kurtarıp silahlarını verdi. Spider- man:
- Tamam, sizinle geliyorum. Hadi gidelim.
Jack:
- Bir dakka bu bir tuzaksa. Peki bunları kim düzenliyor?
Spider- man:
- Bak, şimdi tartışmanın anlamı yok! Hem bunları düzenleyen Amerika çapındaki tüm suçluların kralı Kingpin yani elebaşı. Madem sizinle birlikte savaşacağım.diyerek maskesini çıkardı.Ben Peter Parker’ım. Yani gazeteci. Daily Bugle’da çalışıyorum. Ve aradığınız buldum. Şimdi diğerlerin bulmalıyız. Bu arada aşağıdıki küçük mutfağın her yanı yumurta olmuş. Neyse buna daha sonra konuşuruz. Hadi gidelim. Oldu mu?
Spider- man dışındakiler:
- Oldu.
Bu sırada idam yerinde Q idam kuyusuna atılmadan önce elebaşı bir konuşma yapıyordu:
- . . . ve dahası çok iyi çalıştım ve başardım. Ama önce diğer kurbanı da getirin.
Müzeyyen de Q’nun yanına getirildi. Q Müzeyyen’e mırıldanarak:
- Buradan üç çıkış var. Ya konuşmanın olduğu yerdeki kapıya doğru bir yay bulup atlığıycağız. Ya çok hızlı koşarak normal kapıdan çıkıcağız. Yada aşağıya atlayıp iplerimizi bir kayaya bağlıcağız.
Müzeyyen de Q’ya mırıldanarak:
- Hmm ikinci seçenek güzel görünüyor. Ama salondaki gurdiyan sayısı çok fazla.
Q:
- Evet
Elebaşı:
- Sessizlik!
Spiderman salondaki tüm silahlı adamları bayıltıp, bağladı. Ve elebaşına:
- Seni kötü seni. Polisler burayı basmak üzere.
Elebaşı:
- Bak bakalım, arkadaşlarını kurtarabilicek misiniz? diyerek Q ve Müzeyyen’i attırdı. Ali arkadan:
- Müzeyyen!” diyerek arkasından koştu. Mustafa da onun arkasından gitti. Ali:
- Müzeyyen! Müzeyyen!
Mustafa:
- Müzeyyen! Q! Q!
Ali bayıldı. Mustafa:
- Ali! Konuş benimle!
Kalbini kontrol etti. Atmıyordu. Kalp masajı yapmaya çalıştı. Diğer herkes geldi. Ve polisler de geldi. Mustafa gözüne iki damla yaş geldi:
- Ali hadi uyan. Q, Ali, Müzeyyen!
Osman bey:
- Onlar için üzülüyorsun biliyorum. Ama senin hatan değildi ki.
Mustafa:
- Evet benim hatam. Eğer ben vampirlere karşı savaşında Q’ya yardım etmeseydim bunlar olmazdı. Neden kur. . .
Jack:
- Senin sözünü kestim ama bizi birlikte tutan neydi biliyor musun?
Lapacı:
- Arkadaşlık. Ve onlarla arkadaş olduğumuz sürece hep birlikte olucağız.
Yücel:
- Evet. Mesela sen benim bu yaşta çizgi roman okuduğumu gördün. Ama hiç sana kızmadım. Çünkü biz arkadaşız.
Spider- man:
- Ali hep bana inandı. Ve ben de onun hala yaşadına inanıcam.
Mustafa:
- Yeter artık bu saçmalıkkkklaaaaaarrrrrrrrdan bıktıııııııııııııııııııııııım.
Salondaki herkes duvara çarptı. Mustafa birden uçup gitti. Yücel ayağa kalkarak:
- O da neydi!?
Q:
- Korktuğum başıma geldi. Mustafa evde kalmış. diyerek tırmanmaya başladı. Jack:
- Ali yaşıyor.
Q yorgun halde:
- Tabii ki yaşıycak.
Gül koşarak geldi:
- Numara işe yaradı.
Spider- man:
- Ne numarası?
Q:
- Mustafa’nın özellikle ortadan gittiğini anlamıştık. Ve siz zindan da uyuyun diye yeşil bulut yolladık ve gizlice Gül’ü oraya sakladık.
Lapacı:
- Daha sonra Ali’nin söylediğini duydun ve. . .
Ali Lapacı’nın sözünü keserek:
- Spider- man’i araması için Osman beye cep telefonu ile haber verdiniz ve. . .
Osman bey:
- Spider- man’e haber verdim.
2. Şahıs:
- Hmm. O zaman eve dönmemiz gerekiyor.
Müzeyyen:
- Doğru ya, vampir Mustafa’nın kanını emmeden oraya gitmeliyiz.
Grup hemen çevik kuvvet arabasına doluştu ve eve doğru gittiler.
Eve vardıklarında. Vampir henüz varmıştı. Vampir:
- Yetti artık. Köööötüüüüü Söööööz!
Ali ve Müzeyyen bayıldı. Ve şöyle sayıklıyorlardı:
- Kötü Söz, Kötü Söz.
Q kızarak:
- Hay aksi.
Vampir Yücel’i nehre doğru sürükledi. Arkada polisler ateş açmaya hazırlanıyorlardı. Polislerden biri:
- Fire!
Polisler ateş açtı. Q hemen kırbacıyla vampiri sıkmaya başladı. Jack’te arkasından kılıçla delmeye çalışırken. Jack birden havaya kalktı ve vampirin önüne geçti. Fire diyen polis:
- Stop the fire!
Polisler ateşi kesti. Jack birden kapının oraya düştü. Başı kan içindeydi. Gül hemen Jack’in yarasını iyileştirmeye çalışıyorudu. Lapacı da arkada bir sopa alıp vampire doğru saldırdı. Lapacı birden gemiye doğru uçtu ve gemiye düştü. Spider- man son anda bir dalış yaparak vampiri yere düşürmeye çalıştı, ama Spider- man boğulmaya başlamıştı. Arkadan birden bir şey onu yere düşürdü. Tipi yağmaya başlamıştı. Osman bey evin içine girdi ve ışıkları açtı. Ve perdeleri açtı. Vampir:
- Hayıııııııııııııırrrrrr, kööötatrisss ana vamppyş aaaaaaaaaaaaaaaa. diyerek parçalandı.
23 Mart günü Jack, Ali ve Müzeyyen taburcu oldu. Evde onlar için kutlama yapıldı. Kutlamalara çevredeki türk komşular ve hayranlar da katıldı. Mustafa ve Osman bey hariç tüm grup vardı. Mustafa kendi hakkında düşünüyordu. Osman bey ise hala Elebaşı’nın kalesinde hala kitabı arıyordu. Mustafa yürüyüşün de kendi hakkında hala düşünüyordu. Mustafa kendi kendine:
- Aptalım, az kalsın arkadaşlarım ölüyordu. Bence artık buradan gitsem iyi olur. Kesinlikle. Benim gibi birine hiç ihtiyaçları yok.


(devam edecek)

Tuesday, February 07, 2006

BİR ADAMIN HİKAYESİ - 9

Alt#Üst

Kitapta:
- Adres; Alt#Üst.
Osman bey yerinden sıçrayarak eve gitti.
Ertesi gün grup Alt#Üst adresine gitti. Binaya vardıklarında bir güvenlik görevlisi Alt#Üst dairesinin en üst katta olduğunu söyledi. Grup, hep birlikte, asansör bozuk olduğundan merdivenden çıktılar. Çıkarken aralarında konuşuyorlardı. Jack:
- Niçin, ne arıyorsunuz ki?
Mustafa yanıt olarak:
- Hala ölüm olayları oluyor.
Yücel Ali’nin kulağına bir şeyler fısıldıyordu:
- Ali, sence bu 2. Şahıs nasıl biridir?
Ali çaktırmadan:
- Sus Yücel, sus.
Q, en önden Gül’e komut veriyordu. Sonunda en üst kata vardılar. Ali ve Mustafa o kattaki bütün kapılara baktılar. Ve sonra buldular. Mustafa kapıyı tıklattı. Kapıyı ufak bir adam açtı. Adam:
- Kimsiniz?
Mustafa adama gözlerini dikerek:
- Adım Mustafa. Bunlar Ali, Yücel, Müzeyyen, Q, Gül, Jack ve Lapacı. diyerek sırayla Ali, Yücel, Müzeyyen, Q, Gül, Jack ve Lapacı’yı gösterdi. Adam:
- Ah, siz o vampiri öldürenlersiniz. Benim adım ise Minik Tosbağa. Ama bana 2. Şahıs diye hitap edebilirsiniz.
Mustafa zoraki bir sırıtma ile,
- Biz de sizi arıyorduk.
Minik Tosbağa (Yani 2. Şahıs):
- Gelin içeri geçin.
Grup içeri girdi. Herkes salona geçti. Lapacı ve Gül ayakta kaldılar. (Çünkü gruptan her bir bir koltuğu veya sandalyeyi kaptı).

2. Şahıs:
- En arkadaki odada kamp oturakları var. Oradan alabilirsiniz.
Lapacı ve Gül iki dakika sonra beş desimetre boyunda, saman renginde, yastığa benzeyen şeylerle geldi.

2. Şahıs:
- Galiba ölüm olaylarından bahsetmek istiyorsunuz.
Mustafa ve Ali hep bir ağızdan:
- Evet!
2. Şahıs:
- Bunu öğrenmek için bir sürü şey yapmalısınız. İlk önce özel bir kitap bulmalısınız. Benim eşliğimde. Daha sonra güçlü bir kaos zümrütüyle kitabın ne dediğini bulacaksınız. Sonra da onda diyen şeyi yapacaksınız. O da sizi bu ölümlerin kaynağına götürecek.
Mustafa:
- Yarın yola çıkıyoruz.
2. Şahıs:
- Tamam.
Eve vardıklarında minik tosbağanın dediklerini bütün grup konuşuyordu. Mustafa Şen’e bununla ilgili mektup yazmayı ihmal etmedi. Mektupta:

Sevgili Şen.

Ölüm olaylarını
çözmek için büyük bir görev aldık. Önceki mektubun biraz garipti. Neyse, bana
mektup yazma, çünkü yarın yola çıkıyoruz.

Mustafa

(devam edecek)
Tam Okul Açılacaktı ki Kar Yağıyor

Okul açılacak yaşasın! Ama kar yüzünden okul iki gün tatil edildi. Tüh! Hem yaz tatilini etkileyecek, hem de ders işleyemeyeceğiz. Yani insan kendi okuluna gidemiyor, anlamadım. Ama bu kar da yağma diyoruz yağıyor. Ne garip bir olay?!

Amcamda Kalışım

Geçen günler bloguma pek bir şey yazamadım. Ama amcamlarda kaldığım için bir şey yazamadım.
Çok iyi bir tatildi. Hepsini anlatacağım. İki hafta önce cuma gecesi (gece dediğim saat 10) amcam beni en sevdiğim kuzenim Atakan’la birlikte alıp evine götürdü. O gece saat 12’de yattık. Uyandığımda saat 9’du.
Kuzenim Atakan uykudaydı. Birkaç dakika sonra uyandı. Ondan sonra pijamalarımızı çıkarıp normal elbiselerimizi giydik. Amcam biraz geç uyanır normalde.

Bugün de saat 11’de uyanmıştı. Kahvaltıyı saat 12’de yedik. Kahvaltı çok güzeldi. Kahvaltıdan sonra ellerimizi yıkadık. Ve günün geri kalanında da oyun oynadık. Bilgisayar oyunları oynadık, oyuncaklarla savaş yaptık.
Ertesi gün yine aynı geçti. Değişik olay bol bol film izlememizdi. Ondan sonraki dört günde (biraz fazla olduğunu ben de biliyorum ama orada kaldım) aynı şeyleri yaptık. Artık dönüş vakti gelmişti. Ve en sonunda eve döndük.