Thursday, November 02, 2006


Şeytan Sofrası

Evet. Yola devam ediyoruz. Piknik alanlarından, göllerden, çayırlardan, geçiyoruz. Yoldan geçerken yanık ağaçlar gördük. Annem ve babam eskiden buranın yandığını söyledi (Lütfen piknik yaparken ormanda yanıcı şeyler bırakmayın. Cam da buna dahil. Ve ateşi söndürmeden gitmeyin. Lütfen ama lütfen yangın gördüğünüz zaman 111 Orman Yangını hattını arayın.) Sonundan dağın tepesine vardık. Şeytan Sofrası adında bir kafe vardı. Arabadan çıktıktan sonra. Manzaraya baktım. Göz kamaştırıcıydı. Gün batımı harikaydı. Daha sonra dağın kenarlarına baktık. Tüm adayı ormanlar kaplıyordu (başka bir adadayız). Daha sonra Şeytanın Ayağını görmeye gittik. Çok büyük ve genişti. Ayağa bakanlardan birisi “Geçen yıl daha belirgindi” dedi. Başka biri de “Ayağa atılan paraları garsonlar gelip topluyordur” diye espri yaptı. Bir yere oturup manzaranın tadını çıkardık. Her zevkin sonu vardı. Hava karardı. Ama daha akşam yemeğine gidiceğiz. Ne de olsa tatildeyiz. İstediğimiz zaman akşam yemeği yiyebilirizJ.
Akşam yemeği için Cunda’ya gittik. Önceden bahsettiğim gibi bir sürü balık restoranı vardı. Biraz yürüdükten sonra Deniz Restoran adında bir yere gittik. Çok çeşitli balıklar vardı. Siz düşünün. Türkiye’de kaç çeşit balık varsa burada onların 1/6’sı vardı. Midye, çiroz, çipura, levrek v.b.(Anlatsam bitmez.) Sonunda bir yere oturduk. Deniz kıyısında güzel bir akşam yemeğiJ.
İşte tatil böyle geçti. Tatili şimdiden çok özledim.

Not: Yazdığım bir kısa hikaye var. Yakında burada.

No comments: