Saturday, April 15, 2006

BİR ADAMIN HİKAYESİ - 16
Garip bir durum

Mustafa kadına:
- Senin adın ne?
Kadın:
- Seda.
Mustafa:
- Güzel isim.
Yücel araya girerek:
- Mustafa konuşmamız gerek. Yalnız.
Seda gitti. Yücel anlatmaya başlayarak:
- Bak, o kadını hatırlarsın. Ali ona vampir demişti. Birazcık gariplik var. Onun burada Washington’da olması garip değil mi?
Mustafa şaşkın halde:
- Yo hiç garip değil.
Yücel:
- Bunu daha sonra konuşacağız.
Mustafa:
- Bak, annemin öldüğünü biliyorsun. Ama bu kadın anneme çok benziyor. Yani beni bu yüzden yargılayamazsın. Bana bak ben gizli bir şey biliyorum. Ve bunu ben çözmeliyim. Ölecek olsam bile çözmeliyim bunu. Eğer vaktinde çözmezsem her şey mahvolur. Lütfen izin ver. Ve ayrıca kendime bakabilirim.
Yücel:
- Tamam, seni kızdırmak istememiştim.
Mustafa kendi odasına gitti. Yücel anlayamıyordu. Mutlaka grup arasında bir şeyler dönüyordu. Ve Yücel bunu hemen çözmeliydi. Yücel hemen hızlı asansöre bindi ve hemen üçüncü katın düğmesine bastı. Hemen otuz dokuz numaralı odaya gitti. Kapıyı çaldı. Tahmin ettiği gibi Mustafa odasında değildi. Hemen lobiye indi.

Lobideki adama:
- Miss Seda, where is her room. . .
Lobideki adam:
- No 20.
Yücel:
- Thanks.
Yücel hemen ikinci kata çıktı. Yirmi numaralı odanın kapısında Mustafa bekliyordu. Yücel hemen saklandı. Ve gizlice izlemeye başladı. Mustafa kendi kendine:
- Hımm, galiba burada değil. Neyse bende gideyim bari.
Yücel kapısı açık bir oda gördü. Hemen odaya girdi. Tuvalete saklandı. İçerden temizlikçi dışarı çıkıp kapıyı kilitledi. Yücel hemen ışıkları açtı. Bir çıkış yolu düşündü. Dolabın üstüne çıkmayı denedi. Dolap pek dayanacak gibi görünmüyordu. Kapının kilidini açıldığını duydu ve kapıyı Ali açtı. Yücel bir “Oh!” çekti. Ali şaşkın, şaşkın:
- Buraya nasıl girdin söyler misin?
Yücel daha sorunun cevabını bile vermeden çekip gitti. Ali baka kalmıştı. Yücel zemin kata indi. Orada Müzeyyen bir ressamla konuşuyordu. Ressam:
- May I draw your picture?
Müzeyyen:
- Yes!
Yücel hemen oturma odasına baktı. Başka odalara baktı. Müzik odası, tur odası, televizyon odası ve kütüphaneye baktı. Sonunda kütüphanede biraz oturdu. 2. Şahıs yanına bir insan kafasının yarısı genişliğinde bir kitapla yanına geldi. İkisi de hem sohbet ediyor hem de kitap okuyordular. Mustafa bilardo oynayanları izliyordu. Andy, Jack, Peter ve Lapacı televizyon odasında ateri oynuyordu. Ali’nin yüzü yeşerdi. Ali:
- Hay aksi. diyerek bayıldı. Q ve Gül hemen diğerlerini arıyordu. Çünkü başka bir vampir saldırısı olmak üzereydi. Q Osman beyi 2. Şahıs’ın nerede olduğunu sordu. Osman bey:
- Kütüphanede.
Gül hemen kütüphanedekilere haber verdi. Mustafa, Müzeyyen ve Ali dışında herkes gelmişti. Q:
- Onları bulacak kadar zamanımız yok. Gidelim.
Saat 00:00 oldu. Grup gizlenmişti. Birden bir patırtı oldu. Bir, bir robot gelmişti. Ama en az 20 metre boyundaydı. Robotun arkasından iğrenç suratlı bir bıyıklı adam, uçan bir şeyle geldi. Yücel Q’ya fısıldayarak:
- Bunun bir vampir olacağından emin misin?
Q şaşkınlıkla:
- Pek emin değilim.
Spider- man:
- Robotlardan nefret ederim.
Kötü suratlı adam:
- Ben doktor Eggman Sonic'i aramak için geldim.
Q:
- Sonik, Sonic. Hm, bundan yararlanabiliriz. Sonik'i bulmak istiyorsak Eggman'i durdurmalıyız.
Jack:
- Evet ama nasıl?
Lapacı:
- Yücel, sen Eggman’in dikkatini çek ben ise Eggman’i uçan taşıtından düşüreyim. Belki oradan kontrol ediyordur.
Yücel:
- Tamam.
Yücel Eggman’in karşısına çıkarak:
- Yakalasana beni yakalasana.
Eggman robota:
- Hop Anti Savaş Makinesi, onu yakalaaaaaaaaa. . .
Lapacı uçan taşıta bindi. Eggman’i attı. Bir tuşa bastı. Lapacı:
- Robot kötü suratlı. . .
Arkadan birisi:
- Yok olacaksın!
Lapacı arkasına baktı. Spider-man sıçradı, ama bir şey ona çarptı.

(devam edecek)

No comments: