Tuesday, May 20, 2008

Denizli Gezisi

Artık her sene geleneğimiz olan bu gezilerden birindeyim yine. Gezinin hedefi Denizli. Önceki yıl kadar büyük bir gezi değil gibi gözüküyor. Ama Denizli göründüğünden büyük bir yer. Sadece horozu ve Pamukkale’siyle değil, her şeyiyle muhteşem bir şehir. Size bu sefer gün gün anlatmayacağım.
Gecenin yarısında yola çıktık. Uzun bir yolculuk oldu. Çünkü otobüsle gittik. Neyse ki otobüste yok yoktu. İstanbul’dan Denizli’ye gidiş(molalar dâhil değil) otobüsle, dokuz saat yirmi dakika alıyordu. Otelimiz Pamukkale’nin yakınlarında bir otel. Gündüzleri Pamukkale gözüküyor. Bu bölgeyi gören ve bu bölgeden yüksek olan her yerden Pamukkale gözüküyor.
Kaldığımız otelin adı ...... Otel. Bayağı lüks bir otel. Fakat turla gittiğimizden otel maliyeti fazlaya patlamıyor bizim için. Otele vardığımız ilk gün öğle yemeğinden (oraların tavuğu da meşhurmuş) sonra travertenleri geziceğiz. Fakat benim bilmediğim şey orada antik bir şehir olduğu ve onu da gezeceğimiz.
Ama önce Kızıl Su diye bir yere gittik. Buradaki bir su kaynaktan çıkıp (yaklaşık 50-60 derece ile) düştüğü yeri kırmızı yapıyormuş. Suyu yararlı yapan şey içinde demirin fazla olmasıymış.
Şimdi Hierapolis antik şehrine gidiyoruz. Hierapolis adlı bu şehir çok kalabalık bir şehirmiş. Şehir oradaki bir antik çeşmede kendini boğmak isteyen bir çirkin kızın güzelleşmesi ile kızın adını almıştır. Hierapolis böyle bir üne sahip olmasının yanında İpek Yolu’nun üzerinde olup ticareti çok gelişmiştir. Ne var ki şehir depremler yüzünden (özellikle o zaman ki depremler 7,0 ile 9,0 arasında iken) yıkılmış.

İŞTE HİERAPOLİS
(Büyütmek için tıklayın)




Hierapolis’i gezdikten sonraki durağımız travertenler (benim en çok merak ettiğim kısım). Travertenler bir musluk gibiymiş. Buradaki görevliler istediği zaman suyu kesebiliyormuş. Peki neden? Travertenler bazen yosun tutabiliyor. Yosunlar bu travertenleri karartabiliyormuş. Fakat suya ihtiyaçları olduğu için suyu kestiğimizde kuruyorlarmış. Peki nasıl oluştu bu travertenler; suyun içinde, su bileşiği ve kalsiyum karbonat varmış. Su akarken su bileşiği buharlaşırsa bir çökme olur ve kalsiyum karbonat güneşin etkisiyle kurur. Bunun sonucunda ise bu beyazlıklar oluşur. Travertenler büyük bir yer kaplıyor. Çok güzel de gözüküyorlar.
Bunları gördükten sonra Denizli’nin başka hüneri kalmıyor sanabilirsiniz. Ama Denizli’nin daha bir sürü hüneri var.



Afrodisias (büyütmek için tıklayabilirsiniz)

Afrodisias antik şehrini gördük. Bu da büyük bir şehir. Antik tiyatrosuyla, meclisiyle ve iki agorasıyla büyük bir şehirdir. Ve bana göre çok iyi kurtarılmış bir şehir. Bu şehir de aynı zamanda dünyanın en iyi kurtarılmış ve Türkiye’de bulunmuş en büyük stadyum var. Bu stadyumun kullanılmama hikâyesi biraz garip; Bu stadyum öyle büyükmüş ki hiçbir eksiği yokmuş gibi sanki. Ama var, kanalizasyon sistemi olmadığından bu stadyum zamanla çamur ile dolmuş ve terk edilmiş. Şehrin adı şehrin ana tanrıçasından geliyor. Bereket ve güzellik tanrıçası Afrodit. Onun için özel bir anıt bile yapılmış. Bu da çok iyi kurtarılmış bir eser. Hatta olduğu gibi çıkmış yerinden. Bu şehirle ilgili olarak bir hikaye varmış:
Bu şehirde köle olan bir ailenin çocuğu ticaret ile uğraşan kişilerin yanına köle olarak gitmiş. Ve ticareti öğrenip zengin olmuş. Tekrar bu şehre geri döndüğünde kral ile anlaşma yapıp şehrin sponsorluğunu yapma karşılığında tüm köleleri azat ettirmiş. Bu güzel şehrin yıkılış nedeni de depremmiş. Hep deprem hep deprem, ama Denizli çok sismik bir yerdeymiş. Zaten adı böyle oluşmuş. Denizli’nin altı bayağı su içeriyormuş. Eski adı Domuzlu olan şehir şimdi Denizli olmuş.
Bunların dışında alışveriş ile ilgili şeyler yapıldı. Kumaş işleri (Elbise, havlu v.b.), civciv(Yaklaşık on YTL istendi bir civciv için) ve kilim ve halı fabrikasına gittik. Fakat halı veya kilim alınmadı. Hepsi elle yapıldığı için çok pahalıydı. Ama hediye dükkanında bayağı satış oldu.
Evet, bu yıl ki gezimiz de böyle geçti. Daha nice ayrıntıları var. Ama anlatmaya dil yetmez.

5 comments:

asliberry said...

Deniz çok güzel anlatmışsın. Ne kadar şanslısın. Ben daha Denizli'ye hiç gitmedim biliyor musun? Yaman biraz gezecek yaşa geldiğinde ben de onunla bu tür gezilere katılmak istiyorum. Bir ara Pamukkale'nin kısa bir süre sonra tamamen yok olacağını okumuştum. Çok telaşlanmıştım. Umarım korumayı başarırız.

Sevgiler

Nihat Akkaraca said...

Her zaman söylüyorum; Deniz çok iyi bir gezi yazarı olur isterse. ama aklında neler var şu anda kimse bilemez. Ama bu yaz Datça'ya gelirse aklındakini öğrenebiliriz...
Eline, kalemine sağlık, Deniz.
Deniz gibi aklınla çok yaşa!

Vladimir said...

Ne güzel anlatmışsınızç denizli yi göresim geldi.

Nihat Akkaraca said...

Bu yaz Deniz'i Datça'ya bekledik. Ama, sadece bekledik. Gelir, görür, dinmler veyazar diye. Bekleyiş boşuna çıktı. Hevesimiz gelecek yıla kaldı.
Nihat Amca

Deniz Kamcez said...

Benim için başka bir tatil olayı çıktı. Aslında size gelecektik ama olmadı. Umarım siz de iyisinizdir, iyi bir yaz geçirdiniz. Benim de oldukça güzel bir gezi fırsatım oldu. Onu yakında yayınlıyacağım. Şimdiden mutlu bir ramazan bayramı geçirme dileğiyle...