Sunday, May 20, 2007


Doğu Turu - Dördüncü Gün

Son gezeceğimiz yer Gaziantep. Burada sedef işlemeciliği hakkında bilgi alıp çarşıları geziyoruz. Antep İstanbul’a çok benziyor. Mozaik Müzesi’nden sonra Adana’ya oradan da İstanbul’a dönüyoruz.


Mozaik Müzesi’nde Zeugma’dan çıkarılan değişik mozaikleri görüyoruz. Çok değişik ve ilginç. İnsana nasıl yapmışlar dedirten bir ilginçlikte mozaikler ve kalıntılarla dolu bir müze.







...................
Cuma günü herkese güneşli havalardan yararlanmasını söylemeyi düşünüyordum, ama Cuma ve Cumartesi günü yağmur olunca yazamadım. Fakat gezimizle ilgili bir şeyler buldum.



Mesela Diyarbakır’ın surları Çin Setti’inden sonra en büyük surlarmış. Ayrıca Hasankeyf eskiden Artuklular’ın başkentiymiş. Hasankeyf köyüne giriş modern bir köprüyle sağlanıyor. Ama eskiden Hasankeyf’e giriş şimdiki haliyle sütunları dışında bir şey kalmamış bir köprü ile sağlanıyormuş. Fakat bu köprü, kullanıldığı zamanlarda önemli bir özelliği varmış; bu köprüyü dört sütun ayakta tutuyor.


İçteki iki sütun arası tahta köprü varmış. Fakat geri kalan kısımlar taştanmış. Anladığım kadarıyla düşmanlar geldiği zaman tahta köprüyü yakıp gelmemelerini sağlıyorlarmış (Tabii ki o zamanlarda mancınık da yokmuş). Merak ediyorsunuzdur herhalde; nasıl su ve yiyecek alıyorlar diye. Yiyecek işinin cevabı basit tarlada yetişiyor (buğdayı, sebzesi,...), ama su farklı bir yöntem ile alınıyor.

Eğer birinci gün ile ilgili yazımı okuduysanız Hasankeyf’in bir tepede olduğunu ve önünden nehir geçtiğini biliyorsunuzdur. Kale kuşatma altında olduğu zamanlar (O zamanlar tabii ki de okçular var) kalenin gizli geçitlerinden su alınabiliyormuş.

Harran'da bir çocuk

Daha yeni bilgiler hatırlar veya bulursam yazarım, iyi günler ve her zaman derslerinize çalışın.

Saturday, May 05, 2007


Doğu Turu - İkinci Gün
Sabah ilk olarak kahvaltı yaptıktan sonra Deyr-ül Zefaran’a gittik. İçinde birkaç eski kilise ve alt katında da Güneş Tapınağı vardı. Ayrıca burada bir rahip okulu da bulunuyor. Burası eskiden Süryanilerin önemli bir dini merkezi olarak biliniyormuş. Deyr-ül Zefaran’ın ismini yakınında yetişen safran bitkilerinden almış olabileceği düşünülüyor.

Sıradaki durak Kasımiye Medresesi. Burası dini bir okul. Bir Müslüman okulu. Duvarlarının kalın olması nedeniyle ısı yalıtımı iyi. Buranın ortasındaki havuz sayesinde gece yıldızlar izlenebiliyor, hatta haritası çizilebiliyormuş.

Şimdi Mardin sokaklarını gezme vakti. Mardin’in eski sokakları ve evleri taştan yapılmış. Mardin bir tepe üzerinde kurulmuş. Bu sayede hiçbir ev birbirinin güneşini engellemiyor.

Daha sonra Kırklar Kilisesi’ni geziyoruz. Ardından Hz. Muhammed’in olduğu Ulu Cami’yi geziyoruz.

Sıradaki durak Şanlıurfa. Yolda Mezopotamya’dan geçiyoruz.

Sonunda Şanlıurfa’ya varıyoruz. Hz. İbrahim’in 40 yıl çile çektiği çile kuyusunu, Hz. İbrahim’in annesinin yedi yıl yaşadığı ve Hz. İbrahim’in doğduğu mağarayı, Balıklı Göl’ü (Buranın tarihini sonra anlatacağım), Kapalıçarşı’yı, Kilimciler, Isotçular, Demirciler ve Bakırcılar çarşılarını göreceğiz.









Balıklı Gölün Tarihi; Hz. İbrahim, tek tanrı olduğuna inanıyordu, bu yüzden de putları kırmaya başladı. Buna çok öfkelenen kral, Hz. İbrahim’i Urfa Kalesi’nden aşağıdaki ateşe attırdı. Bunun üzerine Allah ateşe “Ey ateş! İbrahim’e karşı serin ve selamet ol” dedi. Bunun üzerine ateş su, odunlar ise balık oldu. Balıkların kutsal olduğuna inanıldığı için onlara dokunulmuyor.

Akşam sıra gecesi var. Ama ilk önce otele yerleşiyoruz. Şanlıurfa’da insanlar nazik ve hoşgörülü. Yani burası çok güzel bir yer. Ayrıca buranın isotu ile kebabı ünlü!


Üçüncü Gün

Sabah erkenden kalkıp yola koyuluyoruz. Yönümüz Atatürk Barajı ve Adıyaman, yorucu bir gün olacak.

Atatürk Barajı’na gideceğiz. Burası GAP Projesi’ne destek sağlıyor. Güneydoğu, burası sayesinde yeşilleniyor. Fotoğraflar çekiyoruz. Sıradaki durak Nemrut Dağı.

Burada Kral Antiokos’un mezarını göreceğiz. Yolda geçerken Kral Antiokos ile Tanrı’nın el sıkışmasını gösteren anıta ve bazı ilginç yerlere de uğrayacağız. Yorucu bir tırmanıştan sonra heykelleri görüyoruz. Gün batımını bulutlu da olsa izliyoruz ve otele dönüyoruz.

Şanlıurfa’dan ayrıldıktan sonra söylemeyi unuttuğum bir gezi yapmıştık. Dünyanın ilk üniversitesi olan Harran’a gittik. Buranın eski evleri çok ama çok değişik bir yapıya sahip. Bu evler kubbeli evler. Burada ayrıca dünyanın ilk üniversitesinin kalıntılarını, Ulu Cami kalıntılarını, Höyük ve kaleyi görüyoruz.




Minibüsle giderken uçurumlardan geçtik. Nemrut Dağı’na çıkarken çok zorlu bir engelle karşılaştık. Çünkü yolda buz vardı ve ayaklarımız kayıyordu. Aşağısı da çok dikti ve uçurumdu. Annemle dikkatlice tırmandık.


Nemrut Dağı’ndaki heykellerle ilgili küçük bir bilgi. Kartal buradan Doğu’yu, aslan ise Batı’yı temsil ediyor. Ayrıca birçok heykel var.

Burada topluca resmi çektirdik. Komik bir şey oldu. Fotoğrafımızı bir Fransız çekti. Zavallı adam neye uğradığını şaşırdı, çünkü herkes Fransız’dan kendi makinasıyla fotoğraf çekmesini istedi. Grupta hemen hemen yirmi kişi vardı. Ama çok eğleniyor gibi görünüyordu. Bu herhalde onun için büyük bir eziyet oldu.








Friday, May 04, 2007



Infomag dergisinden Sevilay abla ve ben.

RÖPORTAJIN HİKAYESİ

Merhaba,
Bu hafta bir haberim var.
Infomag dergisinde benimle yapılan bir röportaj yayınlandı. Bu ayki (Mayıs) sayısında. İçinde hem resmim var hem de hayatımdaki küçük başarılarımı anlatmışlar. Bir de nasıl blog açtığımı yazmışlar. Infomag dergisine öncelikle benimle röportaj yaptığı için çok teşekkür etmek istiyorum.

Bu röportajın hikayesini anlatayım.

Geçen ay Infomag dergisinden blogumla ilgili görüşmek için telefon geldi ve beni bir kafeye çağırdılar. Benimle röportaj yapmalarının nedeni benim henüz bir çocukken bir blog sahibi olmamdı. İlk defa böyle bir şeyle karşılaştığım için çok heyecanlandım. Soruları merak ediyordum acaba ne tür sorular olacak diye. Neyse ki ailem heyecanlanmamam için bana yardım etti. Benimle röportaj yapanlar çok güler yüzlü insanlardı. Gazeteci ablayı çok sevdim. Bu abla blogları araştırıyormuş. Benim bloguma rastlamış. Görünce çok hoşuna gittiğini söyledi. O yüzden beni aramış. Fotoğrafçı ve bir kişi daha geldi. Fotoğraf makinesi teyp filan olunca herkes bize bakıyordu.
Sorulardan sonra fotoğraf çektirdik. En çok lolipoplu resmimi beğenmişler. İşte ben de hatıra olsun diye gazeteci ablayla resim çektirmiştim. Bu resmi yukarıya koydum. (Eğer elde edebilirsem dergide basılan lolipoplu resmimi de buraya yapıştırırım.)
Sonuçta bu iş kolay bir şeymiş gibi geldi bana. Herkese iyi haftalar