Wednesday, December 27, 2006




Bayramınız ve yeni yılınız neşeli geçsin. Tabii bol hediyeli :) Yılbaşında görüşmek üzere...

Friday, December 15, 2006


Üçüncü haftadaki en önemli olan şey tiyatroya gitmekti. Size bunu anlatacağım (Futbol gibi aktiviteleri sevmeyip sanatla ilgili aktiviteleri sevenler, dikkatli bir şekilde okuyun bu yazıyı). Tiyatrosuna gittiğimiz sanatçı Ali Poyrazoğlu idi. Tür komedi. (Ben komiği severim.) İsim “Ben eskiden çocuktum”. İstanbul’lular, belki gitmişsinizdir. Sanırsam konuyu kısaca özetleyemeyeceğim, çünkü bu uzun ve her detayı önemli olan bir hatıra yada anı (İkisi de aynı şey ya.) (Bu arada gülümseme işareti(:)) koymuyorum diye darılmıyorsunuzdur umarım.) Bir Cuma akşamı, ilginç ama tiyatroya birkaç saat var. Ve akşam yemeği yemedik! Neyse ki üstü açık ve hafta içi olduğundan kalabalık olmayan bir alış veriş merkezine gittik. (Nerede şu eski bakkallar!)
Söz anılardan ya da hatıralardan açılmış iken size de bir soru soracağım. Ben size hep anılarımdan (ben bu söze alıştım galiba) bahsediyorum, neden siz anılarınızdan bana bahsetmiyorsunuz? Ya da bloğunuzdan.
Neyse konumuza dönelim. Tiyatroya gittik (İçimden kafiye yapmak geliyor). Saat 08:30’da başlıyordu tiyatro. Tiyatroda Ali Poyrazoğlu kendi anılarından yararlandı. Aslında tiyatro tam denemez. Çünkü oyun yoktu. Ali Poyrazoğlu yukarıda da belirttiğim gibi kendi anılarından yararlanarak komedi yaptı. Tabii çok güldük. Açık artırma vardı. Ama sahteden. Sahnenin tozunu sattılar! Evet öyle olaylı bir Cumartesi daha!!! (En üstte Ali Poyrazoğlu'nun ekibi ve kendisi.)

*****

Monday, December 11, 2006



Günlerdir hiçbir şey yazamadım. Nihat Amca, çok üzgünüm, gerçekten. Diğer haftalarda derslerden dolayı unuttum. Aralık ayı başladı. Yani resmi yada doğa kanunu gerekçesiyle soğuk havalar başlıyor. İlk öncelikle önceki yazımdaki sözü geç olsa da tutacağım. Geçen haftalardaki öğretmenler gününü hatırlıyoruz. Başlangıç olarak tüm öğretmenlerimizin “Öğretmenler Günü”’nü kutlarım. Ve öğretmenlerim için şu yazıyı yazdım.

Canım Öğretmenim

Öğretmenim, canım öğretmenim. Bana her şeyi öğreten öğretmenim. Siz bana bilgi verdiniz, ben emeğimi verdim. Siz bana rehber oldunuz, ben sizi takip ettim.
Yolun sonuna geldiğimizde ben teşekkür edeceğim, siz yola başka öğrencilerle devam edeceksiniz. Onlar da size teşekkür edecek ilerde.
İlerde göreceksiniz öğrencilerinizin nerede olduğunu. Belki onları hatırlamayacaksınız, unutacaksınız, ama biz sizi hatırlayacağız. Bizi çukurdan çıkarıp yükseklere taşıdınız, canım öğretmenim.
Bize bilgi ışığını öğrettiniz, biz öğrendik. Hepimiz size teşekkür ediyoruz, canım öğretmenim!

Kağıtta daha uzun gibi görünüyor aslında (kafiye yapamadığımı biliyorum).(Hala bana ne! diyen vardır, bilmez olur muyum)
Aslında bu bir komposizyon kağıdı. Bu yazıyı ben kafamdan türettim. Hey, biliyor musunuz, ben bu yazıyı yazarken, yarınki ara karne telaşını yaşıyorum.

*****


Düşündüm de ben bütün haftaları telafi edeyim. Bu yüzden bu yazı ve önceki yazı dahil dört yazı yazayım. O haftalarda geçen olayları falan filan. Şimdi geldik ikinci haftaya. Ben futbolda iyi olduğumu sanmıyordum. Ben bu yazıyı futbol sevenler için yazıyorum. (Futbolu kim sevmez ki!) Tamam ilgilenmeyebilirsiniz. O zaman kültürle ilgili şeyler de yazarım. Ama şimdi konumuz futbol. Bir Salı günü. Sabah uyanmışız ve ilk iki ders beden eğitimi. Bence sakıncası yok. Hele 2. ders futbol oynuyorsak. Beden eğitimi derslerini biliriz. Koşu, jimnastik hareketleri gibi şeyler vardır. Belki en sevdiğimiz, belki en sevmediğimiz, belki de bir zaman sevdiğimiz başka bir zaman sevmediğimiz bir derstir. Konumuza geri dönelim. Biz 1. ders yukarıda bahsettiğim şeyleri yaptık. Asıl heyecan verici olan 2. ders bize üç aktivite verilmesi ve onlardan birini seçmekti. Basketbol, futbol ve voleybol. Hepimizin sevdiği sporlar. Büyükler ve küçükler, size sesleniyorum. Hepiniz bunlardan en az birini biliyorsunuzdur. Küçüklerin eğlenceleri, büyüklerin anısı olan bu oyunlar sizin hayatınızı kapsar. Bu yazıyı yazmamın nedenlerinden biri de bu. Neredeyse herkes bu oyunlardan oynayabilir. Bu yazıyı yazmamın diğer bir nedeni ise “Ben bu oyunu oynayamam. Benim yeteneğim yok.” diyenler için. Ben de oynayamam sanıyordum. Aslında herkesin içinde bir cevher vardır. Sadece bu cevheri doğru yerde kullanmak ve geliştirmek gerekiyor. Bende o Salı, o cevheri, o derste buldum. Evet o hafta bunu demem gerekiyordu.